Negotiate
İngilizce Anlamı: To agree on (something) by formally discussing it
Türkçe Anlamı: Görüşmek, müzakere etmek
Örnek
Cümle
The customer wanted to negotiate over the price.
Müşteri fiyat üzerinde konuşmak istedi.
Confine
İngilizce Anlamı: To keep someone or something within the limits of a particular activity or subject
Türkçe Anlamı: Sınırlamak, kısıtlamak
Örnek
Cümle
We confined our study to 10 cases.
Çalışmamızı 10 vakayla sınırladık.
Resent
İngilizce Anlamı: To feel angry or upset about a situation or about something that someone has done, especially because you think that it is not fair
Türkçe Anlamı: Alınmak, kırılmak
Örnek
Cümle
I resented having to work such long hours.
Uzun saatler boyunca çalıştığım için kırıldım.
Constitute
İngilizce Anlamı: To officially form a group or organization:
Türkçe Anlamı: Oluşturmak, teşkil etmek
Örnek
Cümle
The party was constituted in 1959.
Parti 1959 yılında kuruldu.
Refund
İngilizce Anlamı: To give someone their money back, especially because they are not satisfied with the goods or services they have paid for
Türkçe Anlamı: Geri ödemek, iade vermek
Örnek
Cümle
The shop assistent didn't want to refund the money.
Satış görevlisi parayı iade etmek istemedi.
Reflective
İngilizce Anlamı: Thinking carefully about something
Türkçe Anlamı: Dalgın, düşünceli
Örnek
Cümle
The boss looked very reflective at the meeting.
Patron toplantıda çok düşünceli görünüyordu.
Represantative
İngilizce Anlamı: Typical of a particular group of people or of a particular thing
Türkçe Anlamı: Temsilci, vekil
Örnek
Cümle
The manager couldn't attend the program but she sent a representative.
Yönetici programa katılamadı ama bir temsilci gönderdi.
Arbitrary
İngilizce Anlamı: Decided or arranged without any reason or plan, often unfairly
Türkçe Anlamı: Nedensiz, keyfi
Örnek
Cümle
We witnessed the arbitrary arresment of the columnists last week.
Geçen hafta köşe yazarlarının keyfi olarak tutuklanmalarına şahit olduk.
Resistant
İngilizce Anlamı: Not damaged or affected by something
Türkçe Anlamı: Dirençli, dayanıklı
Örnek
Cümle
Many teachers are resistant to change.
Birçok öğretmen değişime karşı dirençlidir.
Compatible
İngilizce Anlamı: Able to exist or be used together without causing problems
Türkçe Anlamı: Uyumlu
Örnek
Cümle
The new software is Windows 7 compatible.
Yeni yazılım Windows 7 uyumlu.
Conclusive
İngilizce Anlamı: Showing that something is definitely true
Türkçe Anlamı: Kesin, nihai
Örnek
Cümle
The investigation failed to provide any conclusive evidence.
Soruşturmalar herhangi bir kesin kanıt ortaya koyamadı.
Ultimate
İngilizce Anlamı: Someone's ultimate aim is their main and most important aim, that they hope to achieve in the future
Türkçe Anlamı: Nihai, son
Örnek
Cümle
ur ultimate objective is to have as many female members of parliament as there are male.
Nihai hedefimiz mecliste erkek vekil kadar kadın vekil sayısına ulaşmaktır.
Controversial
İngilizce Anlamı: Causing a lot of disagreement, because many people have strong opinions about the subject being discussed.
Türkçe Anlamı: Çekişmeli, tartışmalı
Örnek
Cümle
He is a controversial figure in the art world.
O sanat dünyasında çok tartışmalı bir figür.
Convenient
İngilizce Anlamı: Useful to you because it saves you time, or does not spoil your plans or cause you problems
Türkçe Anlamı: Uygun, münasip
Örnek
Cümle
My assistant will call you to arrange a convenient time to meet.
Görüşmek için uygun bir saat belirlemek için asistanım sisi arayacak.
Deplorable
İngilizce Anlamı: Very bad, unpleasant, and shocking
Türkçe Anlamı: Acıklı, elim, vahim
Örnek
Cümle
The prisoners were held in deplorable conditions.
Mahkumlar vahim durumlarda tutuluyordu.
Carefully
İngilizce Anlamı: In a careful way
Türkçe Anlamı: Dikkatli bir şekilde
Örnek
Cümle
He handed me the glass very carefully.
Çok dikkatli bir şekilde bardağı bana uzattı.
Thoroughly
İngilizce Anlamı: Completely
Türkçe Anlamı: Adam akıllı, baştan aşağı
Örnek
Cümle
The room had been thoroughly cleaned.
Oda tamamen temizlenmişti.
Superficially
İngilizce Anlamı: Not studying or looking at something carefully and only seeing the most noticeable things
Türkçe Anlamı: Görünüşte, üstünkörü
Örnek
Cümle
She cleaned the house superficially in 20 minutes.
20 dakika içinde evi üstünkörü bir şekilde temizledi.
Seriously
İngilizce Anlamı: Very much or to a great degree
Türkçe Anlamı: Ciddi bir şekilde
Örnek
Cümle
I am seriously worried about you.
Senin hakkında ciddi bir şekilde endişeleniyorum.
Experimentally
İngilizce Anlamı: Relating to experiments:
Türkçe Anlamı: Deneysel olarak, tecrübe ederek
Örnek
Cümle
We have to trust the data obtained experimentally.
Deneysel olarak elde edilen veriye güvenmeliyiz.
Plainly
İngilizce Anlamı: In a way that is easy to understand or recognize
Türkçe Anlamı: Açıkça, gösterişsiz bir şekilde
Örnek
Cümle
The first part of that argument is plainly true.
Tartışmanın ilk bölümü açıkça doğruydu.
Excessively
İngilizce Anlamı: Much more than is reasonable or necessary
Türkçe Anlamı: Aşırı derecede, çok fazla
Örnek
Cümle
He usually drinks excessively.
Genellikle çok fazla içer.
Extremely
İngilizce Anlamı: To a very great degree
Türkçe Anlamı: Aşırı derecede
Örnek
Cümle
Earthquakes are extremely difficult to predict.
Depremleri tahmin etmek aşırı derecede zordur.
Remarkably
İngilizce Anlamı: In an amount or to a degree that is unusual or surprising
Türkçe Anlamı: Önemli ölçüde
Örnek
Cümle
She plays the violin remarkably well.
Kemanı dikkat çekecek ölçüde iyi çalıyor.
Solely
İngilizce Anlamı: Not involving anything or anyone else
Türkçe Anlamı: Sadece, yalnızca
Örnek
Cümle
I will hold you solely responsible for anything that goes wrong.
Yanlış giden bir şey olursa yalnızca seni sorumlu tutacağım.