Recover
İngilizce Anlamı: To get better after an illness, accident, shock etc..
Türkçe Anlamı: İyileşmek, kurtulmak
Örnek
Cümle
After a few days of fever, she began to recover.
Birkaç günlük hastalıktan sonra iyileşmeye başladı.
Cure
İngilizce Anlamı: To make an illness or medical condition go away
Türkçe Anlamı: İyileştirmek, tedavi etmek
Örnek
Cümle
Many types of cancer can now be cured.
Artık birçok kanser türü tedavi edilebilmektedir.
Infect
İngilizce Anlamı: To give someone a disease
Türkçe Anlamı: Hastalık bulaştırmak
Örnek
Cümle
People with the virus may feel perfectly well, but they can still infect others.
Virüs bulaşan insanlar kendilerini iyi hissedebilirler ama yine de hastalığı bulaştırırlar.
Undermine
İngilizce Anlamı: To gradually make someone or something less strong or effective
Türkçe Anlamı: Yıkmak, zarar vermek
Örnek
Cümle
With the constant criticism I was beginning to undermine her confidence.
Sürekli devam eden eleştirilerle güvenimi kaybetmeye başlıyordum.
Restrain
İngilizce Anlamı: To stop someone from doing something, often by using physical force
Türkçe Anlamı: Dizginlemek, engellemek
Örnek
Cümle
I had to restrain her from running out into the street.
Caddeye koşmasını engellemek zorunda kaldım.
Forwarded
İngilizce Anlamı: Sent
Türkçe Anlamı: Gönderilmiş, yönlendirilmiş
Örnek
Cümle
Your e-mail was forwarded by the boss.
Senin e postan patron tarafından yönlendirildi.
Exposed
İngilizce Anlamı: Not protected or covered
Türkçe Anlamı: Maruz kalan
Örnek
Cümle
She was exposed to English since she was born in England.
İngiltere'de doğduğu için İngilizce'ye maruz kaldı.
Composed
İngilizce Anlamı: Seeming calm and not upset or angry.
Türkçe Anlamı: Sakin
Örnek
Cümle
He appeared very composed despite the stress he was under.
Tüm stresine rağmen çok sakin görünüyordu.
Disposed
İngilizce Anlamı: To want or be willing to do something:
Türkçe Anlamı: İstekli, niyetli
Örnek
Cümle
Jon disagreed, but did not feel disposed to argue.
Jon fikre katılmadı am atartışmak için kendisini hiç istekli hissetmiyordu.
Restored
İngilizce Anlamı: Feeling better and stronger
Türkçe Anlamı: Daha iyi hissetmek
Örnek
Cümle
After a cup of tea, she felt quite restored.
Bir fincan çaydan sonra kendisini daha iyi hissetti.
Deserter
İngilizce Anlamı: A soldier who leaves the army, navy etc without permission
Türkçe Anlamı: Kaçak
Örnek
Cümle
The police found the deserters in a cave.
Polis kaçakları bir mağarada buldu.
Survivor
İngilizce Anlamı: Someone who continues to live after an accident, war, or illness
Türkçe Anlamı: Sağ kalan, kurtulan
Örnek
Cümle
She was the only survivor of the accident.
Kazadan tek kurtulan kişi oydu.
Conclusion
İngilizce Anlamı: Something you decide after considering all the information you have
Türkçe Anlamı: Sonuç
Örnek
Cümle
I soon came to the conclusion that she was lying.
Bir süre sonra yalan söylediği sonucuna vardım.
Supplier
İngilizce Anlamı: A company or person that provides a particular product
Türkçe Anlamı: Tedarikçi
Örnek
Cümle
IKEA is the UK's largest supplier of office equipment
IKEA İngiltere'deki en büyük ofis malzemesi tedarikçisidir.
Discrepancy
İngilizce Anlamı: A difference between two amounts, details, reports etc that should be the same
Türkçe Anlamı: Çelişki, fark
Örnek
Cümle
There is a large discrepancy between the real world and the ideal world.
İdeal dünya ve gerçek dünya arasında büyük bir fark vardır.
Compensation
İngilizce Anlamı: Money paid to someone because they have suffered injury or loss, or because something they own has been damaged
Türkçe Anlamı: Teminat, telafi, tazminat
Örnek
Cümle
She received compensation from the government for the damage caused to her property.
Malına gelen zararlar için hükumetten tazminat aldı.
Reduction
İngilizce Anlamı: A decrease in the size, price, or amount of something, or the act of decreasing something
Türkçe Anlamı: Azaltma, düşürme
Örnek
Cümle
The company promised they would make no staff reductions for at least two years.
Şirket en az iki yıl boynuca personel sayısını azaltmayacağı konusunda söz verdi.
Employment
İngilizce Anlamı: The condition of having a paid job
Türkçe Anlamı: İstihdam, işe alma
Örnek
Cümle
She was offered employment in the sales office.
Satış ofisinde iş teklifi aldı.
Relevance
İngilizce Anlamı: Directly relating to the subject or problem being discussed or considered
Türkçe Anlamı: uygunluk, ilgi, alaka
Örnek
Cümle
There is no relevance what you say and what I want to hear.
Benim duymak istediğimle, senin söylediklerin arasında alaka yok.
Cooperation
İngilizce Anlamı: When you work with someone to achieve something that you both want
Türkçe Anlamı: İşbirliği
Örnek
Cümle
In order to succeed, we should work in cooperation.
Başarmak için, işbirliği içinde çalışmamız lazım.
Reinforce
İngilizce Anlamı: To give support to an opinion, idea, or feeling, and make it stronger:
Türkçe Anlamı: Pekiştirmek, takviye etmek
Örnek
Cümle
The film reinforces the idea that women should be pretty and dumb.
Film, kadınların güzel ve aptal olmalarını pekiştiriyor.
Relent
İngilizce Anlamı: To change your attitude and become less strict or cruel towards someone
Türkçe Anlamı: Acımak, merhamet etmek
Örnek
Cümle
At last her father relented and came to visit her.
Sonunda babası merhamet edip ziyaretine geldi.
Pursue
İngilizce Anlamı: To continue doing an activity or trying to achieve something over a long period of time
Türkçe Anlamı: Kovalamak, takip etmek
Örnek
Cümle
The police car pursued the thief for two hours.
Polis aracı hırsızı iki saat boyunca kovaladı.
Compete
İngilizce Anlamı: If one company or country competes with another, it tries to get people to buy its goods or services rather than those available from another company or country
Türkçe Anlamı: Rekabet etmek
Örnek
Cümle
They found themselves competing with foreign companies.
Kendilerini yabancı şirketlerle rekabet ederken buldular.
Dispose
İngilizce Anlamı: To get rid of something, especially something that is difficult to get rid of
Türkçe Anlamı: Başından atmak, kurtulmak
Örnek
Cümle
They disposed the toxic waste last night.
Zehirli atıktan dün gece kurtuldular.