Zarflar fiilin anlamına katkıda bulunur. Fiili nitelemek suretiyle, eylemin; halini, zamanını, yerini, nedenini, derecesini belirtir. Ayrıca; nasıl, ne zaman, nerede, ne kadar sorularını yanıtlar. 
	Başka bir deyişle; zarflar eylemi tanımlar. Bir şeyin nasıl yapıldığını gösterir. 
	Zarfın esas görevi fiilleri nitelemektir. Ama, sıfatları, diğer zarfları, edat cümleciklerini, isimleri ve tam cümleleri de niteler.
	Yani, zarf İngilizcede sayılar dahil, her türlü unsuru niteler. Bunun istisnası isimlerdir (nouns). Çünkü isimlerisıfatlar ve belirleyiciler (determiners) niteler.
	Bir kelimenin zarf olup olmadığını tayinde en geçerli yöntem; ne, nasıl, nerede, ne zaman gibi sorular sormaktır.
	Sıfatdan farklı olarak, zarf cümle içinde her yere konulabilir.
	Zarflar cümleleri ilginç, renkli hale getirirler. Dolayısıyla, kaliteli bir İngilizce için zarfların iyi öğrenilmesi gerekir.
	 
	► Zarflar Nasıl Meydana Gelir?
	
	Zarflar dört biçimde oluşur.
	1) Sıfatlara ly Eklenerek
	Zarfların çok büyük çoğunluğu bu şekilde oluşturulur. Dolayısıyla, bir sözcüğün sonundaki ly eki, zarfı tanımamızda kesin değilse de oldukça iyi bir ölçüdür.
	EXAMPLES (ÖRNEKLER)
	Complete: tamam, bütün  /  Completely: tamamen, bütün olarak
	Rare: nadir, ender  /  rarely: nadiren, ender olarak 
	absolute: mutlak  /   absolutely: mutlak olarak
	probable: muhtemel  /  probably: muhtemelen 
	clear: açık  /  clearly: açıkça 
	honest: dürüst  /  honestly: dürüstçe 
	wise: akıllı  /  wisely: akıllıca 
	essential: zaruri, elzem  /  essentially: zaruri olarak, esas olarak
	wide: geniş, kapsamlı  /  widely: genişçe, kapsamlı olarak 
	different: farklı, değişik  /  differently: farklı şekilde
	Extreme: aşırı  /  Extremely: aşırı bir şekilde, son derece
	True: doğru, gerçek  /  Truly: gerçekten, dürüstçe 
	Whole: tüm, bütün  /  Wholly: büsbütün, tamamen
	Undue: gereksiz  /  Unduely: gereksiz yere, gereksiz bir şekilde
	Reluctant: isteksiz  /  Reluctantly: isteksizce, isteksiz bir şekilde
	Adequate: uygun, elverişli  /  Adequately: elverişli bir şekilde
	Accurate: doğru, hassas  /  Accurately: doğru(hasas) bir şekilde
	Adamant: sert  /  Adamantly: sert bir şekilde
	Vehement: sert  /  Vehemently: sert bir şekilde, öfkeli
	 
	2) İyi Sözcükleri
	Bunların sıfat ve zarfları birbirlerine benzemez. Sıfat ve zarfları için ayrı kelimeler kullanılır
	Good: iyi (sıfat)  /  Well: iyi (zarf)
	 
	- He is a good boy. (O iyi bir çoçuktur.)
	- I know my job well. (İşimi iyi bilirim.)
	 
	3) Sıfat ve Zarfı Aynı Olan Sözcükler
	Bunlar için sıfat ve zarf olarak ayrı kelimeler türetilmemiştir. ly de almazlar. Cümlede kullanımlarına göre zarf veya sıfat olurlar.
	♦ Hard: sıkı
	- It has been a hard day. (Zor bir gün oldu.) Sıfat 
	- I work hard. (Sıkıca çalışırım.) Zarf
	♦ Fast: hızlı
	- She is a fast runner. (O hızlı bir koşucudur.) Sıfat 
	- She runs fast. (O hızlı koşar.)  Zarf
	 
	♦ Near: yakın
	 
	- The near station. (Yakındaki istasyon.) Sıfat 
	- He is sitting near me. (O benim yanımda oturur.) Zarf
	 
	♦ High: yüksek
	 
	- He lives a high life. (Lüks bir yaşantısı var.) Sıfat
	- He is talking high. (Yüksekten atıyor.) Zarf
	 
	4. Sıfat ve Zarf Olarak Farklı Anlamı Olan Sözcükler
	Bu zarflar da ly eklenerek oluşturulur. Ama zarf olduklarında anlamları köken aldıkları sıfatlardan farklı olur. 
	Hard: sıkı   /   Hardly: hemen hemen hiç, güç bela, ancak hiç 
	
	
	Near: yakın  /  Nearly: yaklaşık olarak, tahmini
	Late: geç  /  Lately: son zamanlarda
	Fair: adil, doğru, iyi  /  Fairly: oldukça, bayağı, 
	Eventual: olası, muhtemel  /  Eventually: sonuç olarak, sonunda
	Consistent : uygun, tutarlı  /  Consistantly: sürekli olarak
	Steady: istikrarlı  /  Steadily: sürekli olarak
	Constant: sabit  /  Constantly: sürekli olarak
	
	It is a hard lesson. (O zor bir derstir.) Burada hard = sıfat
	
	I can hardly hear you. (Seni hemen hemen hiç duymuyorum.) Burada hardly, zarftır ve cümleyi olumsuz yapar.
	 
	B. ZARFLARIN KULLANILDIKLARI YERLER
	
	Zarflar İnglizcede üç yerde kullanılırlar.
	 
	1. Zarflar Fiiller İle Kullanılırlar.
	
	Zarfların tamamına yakın bölümü fiiller ile birlikte kullanılır. Zaten zarfların normal fonksiyonu fiilleri nitelemektir.
	 
	- Please speak slowly. (Lütfen yavaşça konuşun.)
	- He studied sufficiently. (Yeteri kadar çalıştı.)
	- She speaks French very well. (O Fransızcayı çok iyi konuşur.)
	- They move quickly. (Onlar hızlı hareket eder.)
	- We sometimes behave badly. (Biz bazen kötü davranırız.)
	 
	Türkçede ce, ca son ekleri veya ..şekilde ifadeleri sıfatlara eklenerek zarflar oluşturulur. Örneğin: yavaş birsıfattır, yavaşça dediğimizde, zarf olur.
	 
	2. Zarflar Sıfatlar İle Kullanılırlar
	Bu kullanımda zarf sıfatı nitelemiş olur.
	 
	- Its a beautiful day. (Its a rather beautiful day.)
	- I am less patient than a saint. (Ben bir azizden daha az sabırlıyım.) 
	- Drugs are more expensive than before. (İlaçlar eskiye göre daha pahalı.)
	- This film is more interesting than all others. (Bu film tüm diğerlerinden daha ilginç.) 
	- Dolphins are very intelligent animals. (Yunuslar çok zeki hayvanlardır.)
	 
	Note: Zarf sıfatı niteler ama, sıfat zarfı niteleyemez.
	 
	3. Zarflar, Başka Zarflar İle Kullanılırlar
	Bu kullanımda zarf zarfı nitelemiş olur.
	 
	- He always gets up very early. (O daima çok erken kalkar.)
	- She speaks Turkish fairly fluently. (O Türkçeyi oldukça akıcı bir şekilde konuşur.)
	- I meet her too often nowadays. (Bugünlerde ona çok sık rastlıyorum.)
	- Its too late now. (Artık çok geç.) 
	- My house is a little far from here. (Evim buradan biraz uzak.) 
	- I would like to see you less often. (Seni daha seyrek görmek isterdim.)
	 
	C.THE COMPARISON OF ADVERBS (ZARFLARDA MUKAYESE)
	 
	Başlıca iki mukayese biçimi vardır. 
	Birincisi, göreceli üstünlüğü gösteren ve Türkçede  daha edatıyla ifade edilen comperativedir. İkincisi, ikiden fazla kişi veya nesne arasında en iyi, en üstün, en ...vs.yi  gösteren superlative.
	 
	Hard  -  Harder  -  Hardest
	Greedily  -  More Greedily  -  Most Geedily
	Rarely  -  More Rarely  -  Most Rarely
	(Düzensiz Zarflar)
	
	far  -  farther/further  -  farthest/furthes
	late  - later  -  last 
	little  -  less  -  least
	much  -  more  -  most
	well  -  better  -  best
	 
	EXAMPLES (ÖRNEKLER)
	- She cooks better than everyone I know. (Tanıdığım herkesden daha iyi yemek pişirir.)
	- She types the fastest of all the secretaries. (Tüm sekreterlerin içinde en hızlı tapaj yapandır.)
	- I can speak English as well as you. (Senin kadar iyi İngilizce konuşabilirim.)
	- She doesnt drive as carefull as her mother. (Annesi kadar dikkatli sürmez.)
	- The baby cannot eat so much as you can. (Bebek senin kadar çok yiyemez.)
	- She could understand me more quickly than I had expected. (Beni beklemiş olduğundandan daha çabuk anlayabildi.)
	- He always comes late. (O daima geç gelir.)
	- I last saw him 2 weeks ago. (Onu en son 2 hafta önce gördüm.)
	- Her latest book is about child care. (Son (en yeni) kitabı çocuk bakımı hakkındadır.)
	- Well enquire further into this matter. (Bu meseleği daha derinliğine soruşturacağız.)
	- The faster I work, the more mistakes I make. (Ne kadar hızlı çalışırsam o kadar çok hata yaparım.)
	- It rained more and more quickly. (Gittikçe daha hızlı yağmur yağdı.)
	 
	
	D. ADVERBS OF MANNER (HAL ZARFLARI)
	
	e.g. madly, suddenly, fannily, possibly, basically, daily, early, deliberately, naturally hard etc.
	 
	- Your words are basically wrong. (Sözlerin temel olarak yanlış.) 
	- Suddenly he showed up. (Aniden ortaya çıktı.)
	- He is possibly a crook. (O muhtemelen bir sahtekar.) 
	- It was my mistake, but I didnt do it deliberately. (Benim hatamdı. Ama kasten yapmadım.) 
	- The story is badly written. (Hikaye kötü bir şekilde kaleme alınmış.) 
	- She loves you madly. (O seni delice seviyor.) 
	- I can understand you perfectly. (Seni mükemmelen anlayabiliyorum.)
	- I advise you to always behave naturally. (Sana daima doğal davranmanı tavsiye ederim.) 
	- You are partly right and partly wrong. (Kısmen haklı, kısmen haksızsın.)
	- You should treat your wife nicely. (Karına nazikçe davranmalısın.)
	- She knows her job very well. (İşini çok iyi bilir.)
	- Did you come here by train?(prepositional phrase) (Buraya trenle mi geldin?)
	- They talked friendly among each them. (Aralarında dostane bir şekilde konuştular.)
	- Hard work requires working hard. (Ağır iş sıkı çalışmayı gerektirir.)
	 
	Adjective Adverb
	 
	- I can see you hardly. (Seni güçlükle(zarzor) görebiliyorum.)
	- It rains heavily(snows) in Sakarya. (Sakaryada çok yağmur(kar) yağar.) 
	- He always behaves naturally. (O daima doğal hareket eder.) 
	- Suddenly he began to cry. (Aniden ağlamaya başladı.)
	- I eat meat daily. (Her gün et yerim.)
	 
	 
	ADVERBS OF PLACE (YER ZARFLARI)
	
	Abroad, Ashore, anywhere, somewhere, away, forwards, upstairs, here, left, north, south, west...etc.
	 
	- Tomorrow, we are going to Marmaris. (Yarın, Marmarise gidiyoruz.)
	- Businessmen have to travel abroad frequently. (İş adamlarının sık sık yurt dışına seyahat etmeleri gerekir.)
	- I stay upstairs and my family lives downstairs. (Ben üst katta otururum, ailem alt katta yaşar.) 
	- East or West, home is the best. (Doğuda veya batıda en rahatı yuvamda.)
	- She studied quietly in the library all day. (Bütün gün kütüphanede sessizce çalıştı.)
	 
	Dikkat: Zarfların genel sıralamasında;
	Yer zarfı, hal zarfından sonra, zaman zarfından önce gelir. Yer zarfı vurgu için en başa da gelebilir.
	- In Turkey, you should behave properly.all the time. (Türkiyede her zaman düzgün hareket etmelisin.)
	Turkey: yer zarfı, properly : hal zarfı, all the time: zaman zarfı.
	 
	ADVERBS OF TIME (ZAMAN ZARFLARI)
	Today, last week, ago, till, at last, another time, eventually, presently etc.
	 
	- She doesnt go anywhere without her husband. (Kocası olmadan, o hiçbir yere gitmez.) 
	- At last everything was settled. (Sonunda her şey halledildi.)
	- Today I feel great. (Bugün kendimi çok iyi hissediyorum.)
	- Last week the weather was awfull. (Geçen hefta hava berbattı.) 
	- Dont go out until you recover from your sickness. (Hastalığın düzelene kadar dışarıya çıkma.)
	- I have started learninig English three years ago. (İngilizce öğrenmeye üç yıl önce başladım.)
	 
	
	Dikkat: Birden fazla zaman zarfı olduğunda sıralama saat+gün+tarih+yıl şeklindedir. Yani daha küçük saat biriminden daha büyüğüne doğru sıralanır.
	- My son Emre was born at 23. 15 on Thursday September 11 th 1977.
	Sıralama : Saat  gün ay  yıl
	 
	- They are still living in the same house. (Hala ayni evde oturuyorlar.)
	- She has just had a baby. (Onun daha yeni bir beeği oldu.)
	- She never lost courage during bad times. (Zor zamanlarda hiç cesaretini yitirmedi.)
	- I havent seen him for 3 weeks. (Onu üç hafta boyunca görmedim.)
	- You can make an appointment anytime you want. (İstediğin zaman randevu yapabilirsin.)
	- There was an economical crisis throughout the year. (Bütün yıl boyunca ekonomik kriz vardı.)
	
	 
	ADVERBS OF FREQUENCY (SIKLIK ZARFLARI)
	
	sıklık zarfları, ne kadar arayla, ne sıklıkta, kaç zamanda bir? Sorularının cevabını verir.
	
	e.g. once, always, frequently, rarely, never, at times, now and then, continually... etc.
	 
	- Company meetings are held fortnightly. (Şirket toplantıları 15 günde bir yapılır.)
	
	- I visit my father once a month. (Babamı ayda bir ziyaret ederim.)
	- That magazine is only published annually. (O magazin sadece yılda bir yayımlanır.) 
	
	- I hardly ever go to the opera. (Operaya hiç gitmem.) 
	
	- Ill always love my mother. (Annemi daima seveceğim.)
	
	- Sometimes we go walking in the woods. (Bazen ormanda yürüyüşe çıkarız.)
	
	- If you ever need help, you can always contact me. (Yardıma ihtiyacın olduğunda, her zaman benimle kontak kurabilirsin.)
	- You never can rely on him. He lets you down. (Ona asla güvenemezsin. Seni hayal kırıklığına uğratır.)
	
	- Accidents happen every now and then. (Arada sırada kazalar olur.) 
	
	- I Eat Meat Daily. (Her Gün Et Yerim.)
	 
	ADVERBS OF DEGREE (DERECE ZARFLARI)
	e.g. almost, barely, a bit, rather, somewhat, too, fairly, hardly... etc.
	 
	1- Fairly, Quite, Rather
	Her üçü de oldukça, epey, bayağı, gerçekten tamamen  anlamlarını taşır. Aralarında sadece küçük nüanslar vardır.
	"fairly" olumlu anlama sahiptir. 
	"Rather" daha çok negativ ifadeler için uygundur.
	- He is rather stupid, but his friend is fairly clever. (O oldukça aptaldır ama kızkardeşi oldukça zekidir.)
	 
	Quıte bir fiili nitelediği zaman tam, tam olarak anlamını katar. Sıfat ve zarf ile kullanımında ise oldukça, epey  anlamı verir.
	- I could not quite understand what you said. (Tam olarak ne söylediğinizi anlıyamadım)
	 
	EXAMPLES (ÖRNEKLER)
	 
	- He looks quit tired. (O oldukça yorgun görünüyor.)
	
	- Your English is quite good. (İngilizcen oldukça iyi.)
	 
	- She is quite an expert in archeology. (O arkeolojide epeyi uzmandır.)
	- Its quite (considerable) sometime since we had a holiday. (Biz tatil yapalı epey(çok) zaman oldu.)
	- Hes quite an interesting man. (veya a quite interesting). (O çok ilginç bir adamdır.)
	- Its quite (=certainly) the worst film have ever seen. (Gördüğüm en berbat film.)
	- Your work is fairly satisfactory. (Çalışman oldukça(bayağı) tatminkar.)
	 
	- His speech was fairly effective. (Onun konuşması epeyi etkiliydi.)
	
	- Hes fairly a good teacher. (Gerçekten iyi bir öğretmendir.)
	
	♦ Rather:
	
	- Shes rather old for me. (O benim için çok yaşlı.) 
	- Workers work rather more than boses. (Çalışanlar patronlardan çok daha fazla çalışırlar.)
	- It was rather a depressive story. (Oldukça depresif bir hikayeydi.)
	
	♦ Much/far/a lot: Çok, fazla
	 
	- His qualifications are a lot / far better than those of other employeess. (Onun özellikleri diğer çalışanlardan çok daha iyi.)
	
	- I far prefer swimming to boxing. (Yüzmeyi boksa fazlasıyla tercih ederim.)
	- He is much happy than before. (Eskisinden çok daha mutlu.)
	 
	- I was so sick yesterday. But today, I am a lot beter. (Dün çok hastaydım. Ama bugün çok daha iyiyim.)
	
	- Süreyya is far more faster than her rivals. (Süreyya rakiplerinden çok daha hızlıdır.)
	 
	
	♦ A little bit/ a little / somewhat: biraz, bir dereceye kadar, bir parça
	 
	- He is a little lazy. (O biraz tembeldir.) 
	- I was a little bit surprised to meet him at such a place. (Ona öyle bir yerde rastladığım için şaşırdım.)
	- She is somewhat upset with me. (O bana biraz kırgın.)
	 
	♦  Enough / fairly: yeterli, yeter
	
	- The goods in that shop are fairly cheap. (Bu dükkandaki mallar oldukça ucuz.) 
	- They are cheap enough to buy. (Satın alınacak kadar ucuzlar.)
	 
	
	♦  too - very  enough
	
	very : çok, fazla (ama aşırı değil),
	Too: çok, çok fazla, aşırı, gereğinden fazla
	Enough: yeterli
	 
	- You came too late. (Çok geç geldin.)
	- The soup was too salty. (Çorba çok tuzluydu.) 
	- Ther weather is too hot. (Hava aşırı sıcak)
	- He is too old. (O çok (aşırı) yaşlı.)
	 
	Dikkat: Özellikle günlük konuşma dilinde artık too very ile aynı anlamda kullanılıyor..
	Very: çok, fazla anlamındadır. Ama;
	"too" zarfından farklı olarak, aşırı, gereğinden fazla demek değildir.
	- She is very beautiful. (O çok güzeldir.)
	 
	- I am very happy. (Ben çok mutluyum.)
	
	- He is very talented. (O çok yeteneklidir.)
	
	- I was very angry. (Çok kızgındım.)
	 
	Enough: Yeterli, kafi, gereği kadar
	
	sıfattan sonra kullanılan tek zarf enoughtır. Diğer zarflar sıfattan önce kullanılır
	- I have enough money. (Yeterli param var.)
	
	- There isnt enough water in the tank. (Tankta yeterli su yok.)
	 
	- He is experienced enough to solve this problem. (O bu sorunu çözecek kadar deneyimlidir.)
	 
	
	♦ Hardly  Scarcely  Barely : Hemen hemen hiç, hiç, ancak, güçbela, zar zor
	Üçünün de anlamı ayndır. Her üçü de kullanıldıklarında cümleye olumsuzluk katarlar. Bunların kullanımını iyi öğrenmek gerekir.
	 
	- He can hardly see. (O pek göremez.)
	- I can hardly hear you. (Seni (hemen hemen) hiç duymuyorum.) 
	- She is hardly/barely/scarcely tolerable. (Ona tahammül edilemez.)
	- We have just barely missed the bus. (Otobüsü ucu ucuna kaçırdık.)
	 
	♦ Intensıfıers - Pekiştiriciler
	
	Derece zarfları kelimenin anlamını zayıflatır veya sınırlar, oysa pekiştiriciler anlamı güçlendirir.
	
	- Your English is good. (İngilizcen iyi.)
	
	- Your English is very good. (İngilizcen çok iyi.)
	
	- Your English is quite good. (İngilizcen oldukça iyi.)
	 
	
	Very:
	- She is very friendly. (O çok dostane bir insandır.)
	- He is not a very polite person. (O çok kibar bir insan değildir.)
	- They cannot learn very quickly. (Onlar çok hızlı öğrenemez.)
	- Her work is very much better. (Onun çalışması çok daha iyi)
	- The latest news has very much interested us. (Son haberler bizi çok ilgilendirdi.)
	 
	
	Much/So/Such a /an:
	
	- I enjoyed your speech very (so) much. (Hitabetinden çok zevk aldım.)
	- You know that I love you so much. (Seni çok sevdiğimi biliyorsun.)
	- He is such a nice person that everybody likes him. (O kadar iyi bir insan ki herkes onu sever.)
	- He can speak much English. (İngilizceyi iyi konuşur.) 
	- I am so young and you are so old. (Ben çok gencim ve sen çok yaşlısın.)
	 
	SENTENCE ADVERBS (CÜMLE ZARFLARI)
	
	- Strangely, he made no mistake at all. (Tuhaftır ki, hiç bir hata yapmadı.)
	- Frankly, I dont like him very much. (Açıkçası, onu pek sevmem.)
	- Honestly, I am not so pleased with her performance. (Dürüstçesi, onun performansından pek memnun kalmadım.) 
	- Hopefully, he wont fail in the exam. (İnşallah, sınavda başarısız olmaz.) 
	- Admittedly, we were a bit too hard on him. (Kabul etmek gerekir ki, ona biraz aşırı sert davrandık.) 
	- Unfortunately, I was the looser. (Maalesef, kaybeden ben oldum.) 
	- Fortunately, we didnt miss the last train. (Şans eseri, son treni kaçırmadık.) 
	- İnterestingly, nobody objected his strange offer. (İlginçtir ki, kimse onun tuhaf önerisine itiraz etmedi.) 
	- More importantly, I did it my way. (Daha önemlisi, herşeyi bildiğim gibi yaptım.)
	 
	CONJUNCTIVE ADVERBS (BAĞLAÇ ZARFLARI)
	Bağlaç Zarfları (adı üzerinde), iki cümleyi birbirine bağlar, onları birleştirir. En yaygın olarak kullanılan bağlaç zarflarının bazıları şunlardır:
	 
	Also: de, dahi, ayni zamanda, keza, hem, hem de
	Consequently : Sonuç olarak, neticede
	Finally : Sonunda, en sonunda, nihayet
	Furthermore : Ayrıca, ilaveten, bir de,
	Hence : Bundan dolayı, bu nedenden dolayı,, bu zamandan, itibaren.
	Henceforth : bundan sonra, bundan böyle
	However : Mamafih, ancak, halbuki
	Incidentally : Tesadüfen, aklıma gelmişken, fazladan
	Indeed : gerçekten, hakikaten
	Instead : yerine, karşılık olarak (instead of)
	Likewise : benzer şekilde
	Meanwhile : Bu arada, arada, iken, ayni zamanda
	Nevertheless = nonetheless : Bununla beraber, mamafih, yine de
	Next : Sonra gelen, en yakın, sonra
	Otherwise : aksi takdirde, yoksa
	Still : hala, yine de
	Then : sonra
	Therefore : bu nedenle, bundan dolayı,
	And : ve, böylece
	Thus : Böylece, bundan dolayı
	 
	POSITION OF ADVERBS (ZARFLARIN CÜMLE İÇİNDEKİ YERİ)
	 
	1. Cümle başında kullanılan zarflar:
	Actually  gerçekten, fiilen, hakikaten
	
	Admittedly  kabul etmek gerekir ki 
	
	Afterwards  daha sonra
	
	Altogether  hep beraber
	
	Evidently - açıkça, zahiren
	
	Eventually : En sonunda, netice olarak
	
	First  ilk, ilk önce
	
	Fortunately  şans eseri, şansına
	
	Unfortunately  maalesef, ne yazik ki
	
	Generally  genel olarak , genellikle
	
	However  Ancak, mamafih, halbuki
	
	Indeed  gerçekten, hakkaten
	
	Kindly  nazikçe , kibarca , lütfen
	
	Lately  son zamanlarda
	
	Luckily  şans eseri , şansa bak ki
	
	Naturally  doğal olarak, tabiatiyle
	
	Next  bir sonraki, sonraki, sıradaki
	
	Now  şimdi, halen
	
	Originally  orijinal olarak, işin başında
	
	Perhaps  belki 
	
	Personally  şahsen, kişisel olarak
	
	Possibly  muhtemelen, ihtimalen
	
	Soon  yakında
	
	Suddenly  aniden, ansızın, apansızın
	
	There  Orada
	
	Usually  genelikle
	 
	2. Fiilden sonra , am/is/are/should/would/was/were/can/have/may gibi yardımcı fiillerden önce kullanılan zarflar:
	
	Absolutely  mutlak olarak, kesinlikle
	
	Almost  hemen hemen, neredeyse
	
	Completely  tamamen
	
	Considerably  önemli miktarda veya ölçüde
	
	Entirely  tamamen, bütün olarak, tam olarak , baştan aşağı
	
	Greatly  büyükçe, büyük ölçüde
	
	Immensely  yoğun olarak, büyük 
	
	Much  çok, fazla
	
	Partly  kısmen
	
	Rather  daha ziyade
	
	Scarcely  ucu ucuna, ancak
	
	Thoroughly  bütün olarak , tam olarak
	
	Always  daima , her zaman
	
	Already  hali hazırda, şimdiden
	
	Continually  sürekli, devamlı olarak
	
	Frequently  sık sık
	
	Generally  genellikle
	
	Hardly  zorlukla, ancak
	
	Just  tam, henüz
	
	Never  asla, hiçbir zaman
	
	Nearly  hemen hemen
	
	Occasionally  ara sıra, okazyonel olarak 
	
	Often  sık sık, sıkça
	
	Rarely- nadiren, ender olarak 
	
	Regularly  düzenli olarak
	
	Seldom  seyrek olarak , nadiren
	
	Sometimes- bazen
	
	Doubtless  şüphesiz
	
	Most likely  çok muhtemelen, kesine yakın
	
	Unlikely  imkansız, ihtimal dışı 
	
	Most unlikely  kesinlikle imkansız
	 
	3. Çoğu hal, yer, zaman zarfları cümle sonunda bulunur ama anlama vurgu yapmak için cümle başına alınabilir:
	
	Dates  tarihler 
	
	Days  günler
	
	This morning  bu sabah
	
	This afternoon  bu öğleden sonra
	
	Today  bugün
	
	Tomorrow  yarın
	
	This month  bu ay
	
	Nexy year  gelecek sene
	
	Quickly  hızlıca, çabukça
	
	Slowly  yavaşça, ağırdan
	
	Weekly  haftada bir, haftalık 
	
	In Adapazarı  Adapazarında
	
	At Karaman  Karamanda 
	
	Here  burada
	
	There  orada
	 
	4. Her üç pozisyonda kullanılanlar:
	
	already, next , often, sometimes, soon.