Expand
İngilizce Anlamı: To increase in size, number or importance, or to make something increase in this way
Türkçe Anlamı: Genişlemek, genişletmek
Örnek
Cümle
The air expands when heated.
Hava, ısıtıldığında, genleşir.
Consult
İngilizce Anlamı: To get information or advice from a person, book, etc. with special knowledge on a particular subject
Türkçe Anlamı: Başvurmak, danışmak
Örnek
Cümle
If the symptoms get worse, you should consult your doctor.
Semptomlar kötüleşirse doktoruna başvurman gerekiyor.
Improve
İngilizce Anlamı: To make something better, or to become better
Türkçe Anlamı: Geliştirmek, ilerletmek
Örnek
Cümle
We organize a course for students to improve their English.
Öğrencilerin İngilizcesini geliştirmek için kurs düzenliyoruz.
Provide
İngilizce Anlamı: To give someone something that they need
Türkçe Anlamı: Sağlamak, temin etmek
Örnek
Cümle
The government will provide a shelter for poor people in this area.
Hükümet, bu bölgede fakirler için kalacak yer temin edecek.
Respect
İngilizce Anlamı: To admire someone because they have high standards and good qualities such as fairness and honesty
Türkçe Anlamı: Saygı göstermek, hürmet etmek
Örnek
Cümle
She respected him for his kindness.
Kibarlığı için ona saygı duyuyor.
Raise
İngilizce Anlamı: To lift something to a higher position, to cause something to increase or become bigger, better, higher, etc.
Türkçe Anlamı: Artırmak, yükseltmek, kaldırmak
Örnek
Cümle
The boss plans to raise salaries.
Patron, maaşları artırmayı planlıyor.
Attain
İngilizce Anlamı: To reach or succeed in getting something; to achieve
Türkçe Anlamı: Elde etmek, erişmek, başarmak
Örnek
Cümle
He has attained the highest grade in his math exams.
Matematik sınavlarında en yüksek notu almayı başardı.
Cast
İngilizce Anlamı: If a snake casts its skin, the outer layer of old skin comes off its body.
Türkçe Anlamı: Dökmek(deri, tırnak, kabuk, tüy)
Örnek
Cümle
I have never watched a snake while it is casting.
Hayatımda hiç yılanı deri dökerken izlemedim.
Allude
İngilizce Anlamı: To mention someone or something without talking about them directly
Türkçe Anlamı: Anıştırmak, dokundurmak, ima etmek
Örnek
Cümle
She mentioned some trouble at home and I guessed she was alluding to her daughter.
Evdeki bazı sıkıntılardan bahsetti ve sanırım kızını ima etti.
Accomplish
İngilizce Anlamı: To succeed in doing something, especially after trying very hard
Türkçe Anlamı: Başarıyla tamamlamak
Örnek
Cümle
The students accomplished the task in five minutes.
Öğrenciler alıştırmayı beş dakikada tamamladılar.
Cruise
İngilizce Anlamı: A journey on a large ship for pleasure, during which you visit several places
Türkçe Anlamı: Ağır ağır gitmek, dolaşmak(gemiyle)
Örnek
Cümle
We were cruising in the Caribbean all summer.
Tüm yaz boyunca Karayiplerde gemiyle dolaştık.
Spread
İngilizce Anlamı: If something spreads or is spread, it becomes larger or moves so that it affects more people or a larger area
Türkçe Anlamı: Yaymak, yayılmak
Örnek
Cümle
The fire spread very rapidly because of the wind.
Yangın, rüzgar yüzünden hızla yayıldı.
Flow
İngilizce Anlamı: To move in one direction, especially continuously and easily
Türkçe Anlamı: Akmak
Örnek
Cümle
Lava is flowing down the hillside.
Lavlar yamaçtan aşağıya akıyor.
Conduct
İngilizce Anlamı: To organize and perform a particular activity
Türkçe Anlamı: İdare etmek, yönetmek, yürütmek
Örnek
Cümle
The experiments were conducted by scientists in Berlin.
Deneyler bilimadamları tarafından Berlinde yürütülüyor.
Cover
İngilizce Anlamı: To put or spread something over something, or to lie on the surface of something
Türkçe Anlamı: Kaplamak, örtmek
Örnek
Cümle
Snow will cover the hillside in a week.
Bir hafta içinde kar dağ yamacını kaplamış olacak.
Lonesome
İngilizce Anlamı: Lonely
Türkçe Anlamı: Yapayalnız, ıssız
Örnek
Cümle
When I saw her, she was just sitting there all by her lonesome.
Onu gördüğümde, yapayalnız orda öylece oturuyordu.
Fast
İngilizce Anlamı: Moving or happening quickly, or able to move or happen quickly
Türkçe Anlamı: Hızlı
Örnek
Cümle
My brother is a fast swimmer.
Kardeşim hızlı bir yüzücüdür.
Reckless
İngilizce Anlamı: Doing something dangerous and not worrying about the risks and the possible results
Türkçe Anlamı: Kayıtsız, pervasız, umursamaz, dikkatsiz
Örnek
Cümle
He was found guilty of reckless hunting.
Dikkatsiz avlanmaktan suçlu bulundu.
Slippery
İngilizce Anlamı: Wet, smooth or oily so that it slides easily or causes something to slide
Türkçe Anlamı: Kaygan
Örnek
Cümle
I fell down on a slippery floor.
Kaygan zeminde yere düştüm.
Stagnant
İngilizce Anlamı: (of water or air) Not flowing or moving, and smelling unpleasant
Türkçe Anlamı: Durgun, akmaz
Örnek
Cümle
Nowadays, our economy is stagnant.
Bu aralar ekonomimiz durgun.
Sparsely
İngilizce Anlamı: In a way that is existing only in small amounts
Türkçe Anlamı: Seyrek olarak
Örnek
Cümle
This area of the country is sparsely populated.
Ülkenin bu bölgesinde seyrek olarak yerleşilmiş.
Nearly
İngilizce Anlamı: Almost, or not completely
Türkçe Anlamı: Neredeyse, hemen hemen
Örnek
Cümle
Its been nearly three months since our last dinner together.
Beraber olduğumuz son akşam yemeğinden beri neredeyse üç ay geçti.
Primarily
İngilizce Anlamı: Mainly
Türkçe Anlamı: Öncelikle, esasen
Örnek
Cümle
The advertisement is aimed primarily at women.
Reklamlar, esasen kadınları hedef alıyor.
Suitably
İngilizce Anlamı: In an acceptable or right way
Türkçe Anlamı: Uygunca
Örnek
Cümle
You should dress suitably for your brothers wedding.
Kardeşinin düğünü için uygun şekilde giyinmelisin.
Efficiently
İngilizce Anlamı: In an effective way
Türkçe Anlamı: Etkili biçimde
Örnek
Cümle
She runs the company very efficiently.
Şirketi çok etkili bir şekilde yönetiyor.