Bazı işaretler ve belirtilerin yardımıyla, herhangi bir olayın sebep veya sonuçları hakkında tahmin yürütürken must ve can't kullanırız. Must Türkçe'deki "olmalı" ifadesinin karşılığı olarak, can't ise "olamaz" anlamında kullanılır.
► Must
Eğer bir şeyin doğru olduğuna dair kesin fikre sahipsek, "must" kullanırız.
Examples;
- Our new neighbour has got a brand new Mercedes. He must be very rich. (Yeni komşumuzun yepyeni bir mersedesi var. Çok zengin olmalı.)
- You are studying your lessons very hard. You must have very good marks. (Derslerine çok çalışıyorsun. Notların çok iyi olmalı.)
- There is a loud ring on the door bell. It must be someone in a hurry. (Kapı zili acı acı çalıyor. Acelesi olan birisi olmalı.)
- You have been working all day. You must be tired. (Sabahtan beri çalışıyorsun. Yorgun olmalısın.)
A: I changed my job. (İşimi değiştirdim.)
B: What? You must be joking. (Ne? Şaka yapıyor olmalısın.)
► Can't
Bir şeyin mümkün olmadığına dair kesin bir fikrimiz varsa, cümlede can't kullanırız.
Examples;
- This boy can't have that much money. He is very poor. (Bu çocuğun bu kadar çok parası olamaz. Çok fakirdir.)
- The tire can't be flat. I have just mended it and blown it up. (Teker patlak olamaz. Daha demin tamir ettim ve şişirdim.)
- He can't be against Islam. His father is also a Muslim. (İslamiyete karşı olamaz. Onun babası da müslümandır.)
- You have eaten 2 hamburgers. You can't be hungry. (2 tane hamburger yedin. Aç olamazsın.)
► Must have done / Can't have done
Eğer yukarıda verilen cümleleri geçmiş zamanda kullanmak istersek must have done ve can't have done kullanılır.
Examples;
- My mother is coughing a lot. She must have caught cold. (Annem çok öksürüyor. Üşütmüş olmalı.)
- The ground is wet. It must have rained during the night. (Yerler ıslak. Gece yağmur yağmış olsa gerek.)
- The phone rang but I didn't hear. I must have been asleep. (Telefon çalmış ama duymamışım. Uyumuş olmalıyım.)
- I can't find my books. I must have left them at school. (Kitaplarımı bulamıyorum. Okulda bırakmış olmalıyım.)
- Mary walked past me without speaking. She can't have seen me. (Mary konuşmadan yanımdan geçti. Beni görmüş olamaz.)
- You can't have done this homework. Because the questions are too difficult for you. (Bu ödevi sen yapmış olamazsın. Çünkü sorular senin için aşırı derecede zor.)
► Couldn't have done
Can't have done yerine couldn't have done da kullanılabilir.
Examples;
- They couldn't have cleaned the room. Everything is in a mess. (Odayı temizlemiş olamazlar. Herşey karmakarışık.)
- He was sure that his mother couldn't have left his father, because she loved him dearly. (Kesinlikle emindi ki annesi babasını terk etmiş olamazdı, çünkü onu çok seviyordu.)