Worldwide
İngilizce Anlamı: Existing or happening in all parts of the world
Türkçe Anlamı: Dünya çapında
Örnek
Cümle
We have branch offices in over 40 countries worldwide.
Dünya çapında 40dan fazla ülkede şubemiz var.
Substantial
İngilizce Anlamı: Large in size, value or importance
Türkçe Anlamı: Miktarda/sayıca azımsanmayacak, önemli
Örnek
Cümle
He inherited a substantial fortune from her grandfather.
Büyükbabasından azımsanmayacak bir mirasa kondu.
Aware
İngilizce Anlamı: Knowing that something exists, or having knowledge or experience of a particular thing
Türkçe Anlamı: Farkında, haberdar
Örnek
Cümle
I wasnt even aware that he was sick.
Hasta olduğunun bile farkında değildim.
Commonplace
İngilizce Anlamı: Happening often or often seen or experienced and so not considered to be special
Türkçe Anlamı: Sıradan, klişe, olağan
Örnek
Cümle
Theft is commonplace in this part of city.
Şehrin bu bölgesinde hırsızlık olağan bir şey.
Liable
İngilizce Anlamı: Having (legal) responsibility for something or someone
Türkçe Anlamı: Sorumlu, yükümlü
Örnek
Cümle
The law holds parents liable if a child commits.
Çocuk suç işlerse, kanunlar ailesini sorumlu tutuyor.
Almost
İngilizce Anlamı: Nearly
Türkçe Anlamı: Hemen hemen, neredeyse
Örnek
Cümle
Shes almost fourty.
Hemen hemen kırkında var.
Fairly
İngilizce Anlamı: If you do something fairly, you do it in a way which is right and reasonable and treats people equally
Türkçe Anlamı: Adil bir şekilde, dosdoğru
Örnek
Cümle
The election will be carried out fairly.
Seçim adil bir şekilde yapılacak.
Respectively
İngilizce Anlamı: In the same order as the things you have just mentioned
Türkçe Anlamı: Anılan sıraya göre, sırasıyla
Örnek
Cümle
The pencil and rubber cost £5 and £3 respectively.
Kalem ve silgi sırasıyla beş ve üç pound.
Initially
İngilizce Anlamı: At the beginning
Türkçe Anlamı: Başta, öncelikli olarak
Örnek
Cümle
Initially, I thought I would only stay here a month.
Başta, burada bir ay kalmayı düşündüm.
Extensively
İngilizce Anlamı: In a way that is large in size, amount, or degree
Türkçe Anlamı: Kapsamlı olarak, geniş ölçüde
Örnek
Cümle
The villa was extensively rebuilt after the fire.
Villa, yangından sonra büyük ölçüde yeniden inşa edilmiş.
Assign
İngilizce Anlamı: To give a particular job or piece of work to someone
Türkçe Anlamı: Atamak, görev vermek
Örnek
Cümle
Ive been assigned the task of looking after the newborn babies.
Bana, yeni doğmuş bebeklere bakma görevi verildi.
Maintain
İngilizce Anlamı: To continue to have; to keep in existence, or not allow to become less
Türkçe Anlamı: Devam ettirmek, sürdürmek
Örnek
Cümle
We have plans to maintain.
Sürdürmemiz gereken planlarımız var.
Enact
İngilizce Anlamı: To perform a story or play
Türkçe Anlamı: Sahneye koymak, sahnelemek
Örnek
Cümle
The stories are enacted using music.
Hikayeler, müzik ile sahneleniyor.
Seize
İngilizce Anlamı: To take something quickly and keep or hold it
Türkçe Anlamı: Kapmak, yakalamak, yapışmak
Örnek
Cümle
Suddenly the baby seized my hand.
Bebek, birdenbire elime yapıştı.
Conduct
İngilizce Anlamı: To organize and perform a particular activity
Türkçe Anlamı: İdare etmek, yönetmek, yürütmek
Örnek
Cümle
The experiments were conducted by scientists in Berlin.
Deneyler bilimadamları tarafından Berlinde yürütülüyor.
Participation
İngilizce Anlamı: When you take part or become involved in something
Türkçe Anlamı: İştirak, katılım
Örnek
Cümle
I want to thank our guests for their participation.
İştiraklerinden dolayı misafirlerimize teşekkür etmek istiyorum.
Despair
İngilizce Anlamı: The feeling that there is no hope and that you can do nothing to improve a difficult or worrying situation
Türkçe Anlamı: Umutsuzluk, çaresizlik
Örnek
Cümle
Their second year without rain drove farmers to despair.
Yağmursuz geçen ikinci yıl çiftçileri umutsuzluğu düşürdü.
Corruption
İngilizce Anlamı: Dishonest, illegal, or immoral behaviour, especially from someone with power
Türkçe Anlamı: Yolsuzluk, ahlaksızlık
Örnek
Cümle
Political corruption is common worlwide.
Siyasi yolsuzluklar dünya çapında olağan bir durum.
Dislike
İngilizce Anlamı: To not like someone or something
Türkçe Anlamı: Hoşlanmamak, sevmemek
Örnek
Cümle
I dislike walking in the rain.
Yağmurda yürümeyi hiç sevmem.
Certainty
İngilizce Anlamı: Something which cannot be doubted
Türkçe Anlamı: Kesinlik, katiyet
Örnek
Cümle
Theres no certainty that hell come.
Geleceğine dair kesin bir şey yok.
Internal
İngilizce Anlamı: Existing or happening inside a person, object, organization, place or country
Türkçe Anlamı: Dahili, iç
Örnek
Cümle
First, we should expose our products in internal markets.
Önce, ürünlerimizi iç pazarlarda sergilemeliyiz.
Reasonable
İngilizce Anlamı: Fair and sensible
Türkçe Anlamı: Makul, akla uygun
Örnek
Cümle
It was not a reasonable question.
Makul bir soru değildi.
Stable
İngilizce Anlamı: Firmly fixed or not likely to move or change
Türkçe Anlamı: Durağan, istikrarlı
Örnek
Cümle
Some children dont like a stable environment.
Bazı çocuklar durağan bir ortamı sevmez.
Arrogant
İngilizce Anlamı: Unpleasantly proud and behaving as if you are more important than, or know more than, other people
Türkçe Anlamı: Kibirli, küstah
Örnek
Cümle
My father found my friend arrogant and rude.
Babam, arkadaşımı kibirli ve kaba buldu.
Versatile
İngilizce Anlamı: Able to change easily from one activity to another or able to be used for many different purposes
Türkçe Anlamı: Çok yönlü, çok amaçlı
Örnek
Cümle
The potato is so versatile vegetable that you can use it in many meals.
Patates o kadar çok yönlü bir sebze ki çoğu yemekte kullanabilirsin.