Sınav Kelimeleri Ders 15

Sınav Kelimeleri Ders 15
Yeni Hizmet

İngilizceyi Güvenle Konuşun

Klasik derslerden sıkıldınız mı? Ding ile anadili İngilizce olan eğitmenlerle birebir canlı pratik yapın, akıcılığa en hızlı yoldan ulaşın.

Ding Canlı'yı Keşfet
Sınav Kelimeleri Ders 15
Diverse

İngilizce Anlamı: Varied or different

Türkçe Anlamı: Çeşit çeşit, farklı

Örnek Cümle
Istanbul is a very diverse city culturally.
İstanbul kültür bakımından çok çeşitli bir şehir.

Redundant

İngilizce Anlamı: Unnecessary because it is more than is needed

Türkçe Anlamı: Gereksiz, işten çıkarılmış

Örnek Cümle
In the sentence, "He is a single unmarried man", the word "single" is redundant.
O yalnız ve bekar bir adam cümlesindeki yalnız sözcüğü gereksizdir.

Incoherent

İngilizce Anlamı: Not expressed or organized clearly, and therefore difficult to understand

Türkçe Anlamı: Tutarsız, manasız

Örnek Cümle
The talk he gave was incoherent.
Yaptığı konuşma tutarsızdı.

Entire

İngilizce Anlamı: Whole or complete, with nothing missing

Türkçe Anlamı: Tüm, bütün, hepsi

Örnek Cümle
It was the best day in my entire life.
Tüm yaşamım boyunca en iyi günümdü.

Substantial

İngilizce Anlamı: Large in size, value or importance

Türkçe Anlamı: Miktarda/sayıca azımsanmayacak, önemli

Örnek Cümle
He inherited a substantial fortune from her grandfather.
Büyükbabasından azımsanmayacak bir mirasa kondu.

Primarily

İngilizce Anlamı: Mainly

Türkçe Anlamı: Öncelikle, esasen

Örnek Cümle
The advertisement is aimed primarily at women.
Reklamlar, esasen kadınları hedef alıyor.

Likely

İngilizce Anlamı: Describes something that will probably happen or is expected

Türkçe Anlamı: Büyük ihtimalle, muhtemel

Örnek Cümle
Please remind me, Im likely to forget.
Lütfen bana hatırlat, büyük ihtimalle unuturum.

Conversely

İngilizce Anlamı: Used when one situation is the opposite of another

Türkçe Anlamı: Aksine, diğer taraftan

Örnek Cümle
We thought that it would rain; conversely, it was sunny.
Yağmur yağacağını düşündük; aksine, hava güneşli idi.

Profoundly

İngilizce Anlamı: Deeply or extremely

Türkçe Anlamı: Derinlemesine, son derece

Örnek Cümle
Society has changed profoundly over the last ten years.
Toplum, son on senedir son derece değişti.

Intımately

İngilizce Anlamı: Closely

Türkçe Anlamı: Çok yakından, derinlemesine

Örnek Cümle
Hes been intimately involved in the project since 2005.
2005ten beri projeyle çok yakından ilgileniyor.

Generously

İngilizce Anlamı: In a larger than usual or expected way

Türkçe Anlamı: Cömertçe, bol bol

Örnek Cümle
Please give generously to poor people.
Lütfen fakirlere bol bol verin.

Inadvertently

İngilizce Anlamı: Not intentionally

Türkçe Anlamı: Bilmeyerek, kazara

Örnek Cümle
He inadvertently hit the ball.
Yanlışlıkla topa vurdu.

Increasingly

İngilizce Anlamı: More and more

Türkçe Anlamı: Artan biçimde

Örnek Cümle
Marketing techniques are becoming increasingly important.
Pazarlama teknikleri giderek daha önemli hale geliyor.

Ingeniously

İngilizce Anlamı: In a very clever and skilful way

Türkçe Anlamı: Ustalıkla

Örnek Cümle
The umbrella was ingeniously devised to fold up into your bag.
Bu şemsiye, çantanıza sığacak şekilde, ustalıkla tasarlanmış.

Leisurely

İngilizce Anlamı: Describes an action that is done in a relaxed way, without hurrying

Türkçe Anlamı: Acelesiz, yavaş yavaş, sakin

Örnek Cümle
We enjoyed a leisurely picnic on the lawn.
Çimlerde sakin bir pikniğin tadını çıkardık.

Cast

İngilizce Anlamı: If a snake casts its skin, the outer layer of old skin comes off its body.

Türkçe Anlamı: Dökmek(deri, tırnak, kabuk, tüy)

Örnek Cümle
I have never watched a snake while it is casting.
Hayatımda hiç yılanı deri dökerken izlemedim.

Explore

İngilizce Anlamı: To search and discover (about something)

Türkçe Anlamı: Keşfetmek, araştırmak

Örnek Cümle
London is a wonderful city to explore.
Londra, keşfetmek için harika bir şehir.

Constitute

İngilizce Anlamı: To form or make something

Türkçe Anlamı: Oluşturmak, teşkil etmek

Örnek Cümle
Men constitute about 90% of Parliament.
Erkekler, parlemantonun hemen hemen yüzde doksanını teşkil ediyor.

Relax

İngilizce Anlamı: To rest or do something that is enjoyable, especially after you have been working

Türkçe Anlamı: Dinlenmek, gevşemek, rahatlamak

Örnek Cümle
After work she relaxed with a cup of coffee.
İşten sonra bir bardak kahve içerek dinlendi.

Follow

İngilizce Anlamı: To move behind someone or something and go where they go

Türkçe Anlamı: Takip etmek, uymak

Örnek Cümle
She followed me into the bedroom.
Beni takip ederek yatak odasına geldi.

Applaud

İngilizce Anlamı: To show enjoyment or approval of something such as a performance or speech by clapping the hands repeatedly to make a noise

Türkçe Anlamı: Alkışlamak, onaylamak

Örnek Cümle
She was applauded for a full five minutes after her performance.
Performansından sonra tam beş dakika alkışlandı.

Appeal

İngilizce Anlamı: To make a serious or formal request, especially to the public, for money or help

Türkçe Anlamı: Başvurmak, müracaat etmek

Örnek Cümle
Church leaders have appealed to the government to stop the war.
Kilisenin önde gelenleri savaşı durdurması için hükümete başvurdu.

Reiterate

İngilizce Anlamı: To say something again, once or several times

Türkçe Anlamı: Yinelemek, pekiştirmek

Örnek Cümle
She reiterated that she had never seen the girl before.
Kızı daha önce hiç görmediğini yineledi.

Condemn

İngilizce Anlamı: To say very strongly that you do not approve of something or someone, especially because you think it is morally wrong

Türkçe Anlamı: Ayıplamak, suçlamak

Örnek Cümle
The film was condemned for its violence.
Film, şiddet içeriğinden dolayı suçlandı.

Restrain

İngilizce Anlamı: To control the actions or behaviour of someone by force

Türkçe Anlamı: Dizginlemek, zaptetmek

Örnek Cümle
When they started fighting, it took three police officers to restrain him.
Dövüşmeye başladıklarında, onları ancak üç polis zaptedebildi.

Reklam