Modals (Tüm Liste)

İngilizce eğitimi alanında Türkiye'nin en zengin kaynağını sunan dersimizingilizce.com, ingilizce öğrenen ve öğreten binlerce kişiye hizmet sunuyor. Sitede Türkçe anlatımlı gramer konuları, her konudan sonra onlarca quiz ve sınav, her seviyeden aktiviteli okuma parçaları, dinleme aktiviteleri, yazma aktiviteleri, yds, kpds, sbs, toefl ve toeic gibi sınavlara hazırlık ve deneme sınavları, dünyanın en etkili kelime öğrenme sistemi olan wordpower ile her seviyeden kelime öğrenme programı, sınavlara hazırlananlar için sınav kelimeleri öğrenim programı, ingilizce kurslar, online eğitim ile ilgili makaleler, yurtdışı eğitim bilgileri sunuyor. Sitede ayrıca öğrenciler için ingilizce ödevler ve yardımcı kaynaklar var.
Modals (Tüm Liste)

Bundan önceki derslerimizde, modal'ların bir kısmı anlatıldı. Bu derste ise İngilizce'deki tüm modal'lar birlikte ele alınacaktır.

Modal, “Kiplik” demektir. Modal'lar yardımcı fiil sisteminden yararlanan ancak farklı fonksiyona sahip kalıplardır.
 
Examples;
 
- I don't walk. (Yürümem.)
 
- I can walk. (Yürüyebilirim.)
 
 Yardımcı fiiller, anlamlarını yükleme katmazlar. Ama Modal'lar anlamlarını yükleme katarlar.


Modal'ların aşağıda açıklamalı olarak verilmiştir.
 
 ► Can: ...e bilmek: güç, yetenek
 
- I can walk 20 miles. (Yirmi kilometre yürüyebilirim)
 
 ► May:. ..ebilmek: olası, tahmin
 
- He may come tonight. (O bu gece gelebilir.)
 
 ► Be able to: ..e bilmek: Can' e eşittir.
 
- I am able to jump 30 cm. (30 cm zıplayabilirim.)
 
 ► Must: ...meli, ...malı: (Must'ta zorunluluk söyleyen kişiyle ilgilidir. Dışarıdan herhangi bir baskı yoktur.)
 
- I must sleep early. (Erken yatmalıyım.) (Bu örnekte kişi erken yatması gerektiğini düşünmektedir ve kendi kararıdır.)
 
 ► Have to: zorunda olmak. Bu modal'daki zorunluluk dışardan bir gücün etkisiyle oluşur. Herhangi bir kural, kanun veya dış etken nedeniyle birşey yapmak zorunda olduğumuzda bu modal'ı kullanırız.
 
- I have to wear uniform at school. (Okulda üniforma giymek zorundayım) (Okulun kuralı)
 
 ► Should: gerekir. Her ikisi de “tavsiye öneri” anlamında kullanılır. "Ought to" ile arasında çok az bir nüans farkı vardır, aynı anlamda kullanılabilirler.
 
- You should see a doctor. (Bir doktora gitmelisin) (Gitmeni tavsiye ediyorum.)
 
 ► Ought to: gerekir.
 
- You ought to see a doctor. (Bir doktora gitmelisin.) (Yukarıdaki örnekle arasında fark yoktur.)


Modal' ların Kullanımı
 
 1.) Modal' lar çekimsizdir. Yani şahıslara göre değişmezler.
 2.) Modal'lar daima V1, yani fiillerin birinci hali ile kullanılırlar.
 3.) İki model kesinlikle yan yana kullanılmaz.


Examples;
 
- They can finish the game on time. (Onlar oyunu zamanında tamamlayabilirler.) (Güç, yetenek)
 
- He may go abroad next year. (O önümüzdeki yıl yurt dışına gidebilir.) (Tahmin)
 
- I may go. (Gidebilirim) (tahmin) I may not go. (Gitmeyebilirim) (tahmin)
 
- I can go. (Gidebilirim) (güç, yetenek) I can not go. (Gidemem) (güç, yetenek)
 
- We are able to produce more goods. (Daha fazla mal üretebiliriz.) (Güç, yetenek)
 
- You must wait for us untill 5 o'clock. (5'e kadar bizi beklemelisin.) (Zorunluluk söyleyenden)
 
- You have to brush your teeth three times a day. (Günde üç defa dişlerini fırçalamalısın.) (Zorunluluk dışardan)
 
- You should do your homework. (Ödevini yapmalısın.) (Nasihat var.)

 

MODALS TABLO

would

Polite request

1

rica


- Would you please pass the butter?
  (Lütfen yağı uzatır mısın?)

- Would you mind closing the door?
  (Kapıyı kapatabilir misin?)

- Would you please be quite?
  (Lütfen sessiz olur musun?)

- I would like a cup of coffee
  (Bir fincan kahve istiyorum.)

Unreal present

2

Gerçeğe aykırı geniş zaman


- I would eat less if I were you.
  (Yerinde olsam daha az yerdim.)

Past custom

3

Geçmişte alışkanlık


- My father would take me to the park every sunday when I was a child. (Ben çocukken babam her pazar beni parka götürürdü.)

Refusal

4

reddetme


- She wouldn't tell me her name.
  (Bana ismini söylemezdi.)

In indirect speech for will

5

Dolaylı anlatımda will yerine


- He says,'I will go.' (Gideceğini söylüyor.) 

- He said he would go. (Gideceğini söyledi.)

should

Obligation

1

zorunluluk


- You should do as I say.
  (Söylediklerimi yapmalısın.)

- You shold clean your teeth every day.
  (Hergün dişlerini temizlemelisin.)

Logical conclusion

2

Mantıksal sonuç


- He stayed two years in England; he should speak English well. (İki yıl İngiltere'de kaldı. İngilizce'yi iyi konuşuyor olmalı.)

Putotive use

3

Yapısal kullanım


- It is odd that you should say this to me.
  (Bana bunu söylemen ilginç.) 

- I am sorry that this should have happened.
  (Böyle olduğu için üzgünüm.)

- He suggested that we should go.
  (Gitmemiz gerektiğini söyledi.)

In reported speech for shall

4

Kimi durumlarda dolaylı anlatımlarda shall yerine


- ‘Shall I open the door?' he asked.
  (Kapıyı açayım mı diye sordu.)

- He asked if he should open the door.
  (Kapıyı açıp açmaması gerektiğini sordu.)

In conditional clauses

5

Koşul cümlecikleri


- If you should change your mind, please let us know. (Eğer fikrinizi değiştirirsiniz, lüften bize bildirin.)

Ought to

Obligation

1

Zorunluluk


- She ought to go see a doctor.
  (Doktora gitmeli.)

- Ought we to go now?
  (Şimdi gitmeli miyiz?)

- Oughtn't she to work harder?
  (Daha sıkı çalışmak zorunda değil mi?)

Expectation

2

Mantıksal sonuç


- The bus should be here any moment.
  (Otobüs her an gelebilir.)

- I have lived in Ankara for ten years; I ought to know it. (On yıl Ankara'da yaşadım. Bilmeliyim.)

must

Necessity imposed by the speaker

1

Konuşmacıdan gelen zorunluluk


- You must be back by 11.
  (Saat 11'den önce dönmelisin.)

Self-compulsion with ‘I' and ‘we'

2

‘I' ve ‘we' ile görev duygusu


- We must study hard. (Sıkı çalışmalıyız.)

- I must keep my room cleaner.
  (Odamı temiz tutmalıyım.)

Logical conclusion

3

Gözleme dayalı tahmin


- She must be rich; look at the clothes she is wearing. (O zengin olmalı; giydiği kıyafetlere baksana.) 

- There must be some mistake. (Bir yanlışlık olmalı.)

Must not

prohobition

 

Yasak


- You mustn't eat too much.
  (Çok fazla yememelisin.)

- You mustn't park your car here; this is a no –parking area. (Buraya parketmemelisin. Buraya park etmek yasak.)

Used to

Past custom

 

Geçmişte alışkanlık


- I used to play the guitar.
  (Gitar çalardım.)

- Did she usen to live here? 
  (Burada mı yaşardı?)

- No,she didn't use to live here.
  (Hayır, burada yaşamazdı.)

Have to

Necessity

 

Zorunluluk


- I have to go to school today.
  (Bugün okula gitmek zorundayım.)

Have got to

Necessity

 

Zorunluluk


- I have got to go the school today.
  (Bugün okula gitmek zorundayım.)

Had beter

Desirability

 

Tavsiye


- We had better go early if we want to find a good car. (İyi bir araba bulmak istiyorsak oraya erken gitsek iyi olur.)

- You'd better no be late. (Geç kalmasan iyi olur.)

Had rather

 

Would rather

Preference

 

Tercih


- I'd rather live here.
  (Burada yaşamayı tercih ederim.)

- Had you rather live here?
  (Burada yaşamak ister miydin?)

Wiil

future

1

gelecek zaman


- He will study English next year.
  (Önümüzdeki yıl İngilizce çalışacak.)

willingness

2

isteklilik


- He'll do anything for money.
  (Para için herşeyi yapar.)

intention

3

niyet


- I will write to my folks.
  (Arkadaşlarıma yazacağım.)

refusal

4

reddetme


- I will not discuss this with you.
  (Bunu seninle tartışmayacağım.)

predictability,

logical necessity

5

beklenti,mantıksal

sonuç


- A lion will attack a man only when hungry
  (Bir aslan sadece açken insanlara saldırır.)

- Oil will float on water. 
  (Yağ suyun üzerinde yüzer.)

- That will be the milkman.
  (Bu sütçü olmalı.)

- Truth will out.
  (Gerçekler mutlaka ortaya çıkar.)

- Boys will be boys.
  (Erkek çocukları böyle davranır.)

Characteristic

habit

6

alışkanlık


- He will watch tv every night.
  (Her gece televizyon seyreder.)

- He'll always talk for hours if you give him the chance. (Ona fırsat verirsen saatlerce konuşur.)

disposition

7

durum


- This auditorium will seat 500.
  (Bu salon 500 kişi alır.)

- This watch won't work.
  (Bu saati çalıştıramıyorum.)

insistence

8

ısrar


- I will go there; no one shall stop me.
  (Oraya gideceğim. Kimse beni durduramaz.)
 

promise

9

Söz verme


- You will have your money tomorrow.
  (Yarın paranı alacaksın.)

order

10

emir


- You will wait here till I return.
  (Ben dönene kadar burada bekleyeceksin.)

- All staff will leave the building at once.
  (Tüm personel hemen binayı terketsin.)

- Will you sit down!
  (Oturur musun?)

offer

11

ikram


- Will/Won't you have a piece of cake?
  (Bir parça pasta alır mısınız?)

- Who will have some coffee?
  (Kim kahve alır?)

request

12

rica


- Will you lend me your pen for a moment?
  (Bir dakika kalemini verebilir misin?)

- Will you please pass the salt?
  (Tuzu uzatır mısın lütfen?)

Shall

Future with “I” and “me”

1

gelecek zaman


- I shall come early. (Erken geleceğim.)

willingness

2

isteklilik


- He shall be rewarded if he is patient.
  (Sabırlı olursa mükafatını görür.)

insistence

3

ısrar


 - You shall obey my order
  (Emirlerime uyacaksın.)

intention

4

niyet


- We shall stop your pocketmoney if you don't behave yourself. (Eğer iyi davranmazsan cep harçlığını keseceğiz.)

suggestion

5

teklif


- Shall we go to the movies tonight?
  (Bu gece sinemaya gidelim mi?)

an offer to help

6

yardım önerisi


- Shall I give you a lift?
  (Seni arabayla bırakayım mı?)

Legal and quesilegal text

7

kanun metinleri


The landlord shall maintain the equipment in good repair. (Ev sahibi ekipmanı iyi durumda bırakmalıdır.)

religious texts

8

dinsel metinler


- He who digs a pit shall fall into it.
  (Eden kendine eder.) 

- You shall not steal. (Çalmayın!)

Can

present ability

1

yetenek,yapabilme


- I can use a typewriter perfectly.
  (Mükemmel daktilo kullanırım.)

- Our team can easily beat yours.
  (Takımımız sizinkini kolaylıkla yenebilir.)

have the chance to

2

bir işi yapmaya fırsatı olma


- We can stay home and watch tv tonight.
  (Bu gece evde kalıp TV seyredebiliriz.)
 

be allowed to

3

Bir işi yapmaya izinli olma


- Pamela can go now.Her job is finished.
  (Pamela artık gidebilir. İşi bitti.)

ask for permission

4

izin isteme


- Can I use your pen for a moment?
  (Bir dakika kalemini kullanabilir miyim?)

- Can I go out, mum?
  (Anne, dışarı çıkabilir miyim?)

possibility

5

olasılık


- He can meet you at the station.
  (Seninle istasyonda buluşabilir.)

know how to

6

bir şey yapmayı bilmek


- She can speak spanish.
  (O, İspanyolca konuşabilir.)

suggestion

7

öneri


- If you have little money, you can eat in a caferia. (Eğer az paran varsa, bir kafeteryada yemek yiyebilirsin.)

theoretical possibility

8

kuramsal olasılık


- Anybody can make mistake.
  (Herkes hata yapabilir.)

Could

past ability

1

geçmişte yetenek


- I could swim well when I was young.
  (Gençken iyi yüzebilirdim.)

possibility

2

olasılık


- I could help you. (Sana yardım edebilirim.)

- It could rain tomorrow.
  (Yarın yağmur yağabilir.)

polite request

ask for permission

3

rica,izin istenmesi


- Could I borrow your pen?
  (Kalemini ödünç alabilir miyim?)

- Could you help me?
  (Bana yardım edebilir misin?)

- Could I smoke here?
  (Burada sigara içebilir miyim?)

unreal

4

gerçeğe aykırı geniş zaman


- If we had more money, we could buy a better house. (Eğer daha çok paramız olsaydı, daha iyi bir ev alabilirdik.)

in indirect speech for can

5

dolaylı anlatımda can yerine


- “I can use this.”she said.
  ("Bunu kullanabilirim." dedi.)

- She said she could use that.
  (Onu kullanabileceğini söyledi.)

May

factual possibility

1

olasılık


- Be careful! That road may be slippery.
  (Dikkatli ol! Yol kaygan olabilir.)

-Where is Jack? (Jack nerede?)

-He may be at home. (Evde olabilir.)

future

2

gelecek zaman


- I may visit you tomorrow.
  (Seni yarın ziayret edebilirim.)

asking for and granting permission

3

izin isteme ve verme


- May I borrow your pen for a moment?
  (Kalemini bir saniye ödünç alabilir miyim?)

-Yes, you may. (Evet, alabilirsin.)

benediction and malediction

4

dualar,beddualar


- May he lie in peace!
  (Huzur içinde yatsın.)

- May he never set foot in this house again!
  (Bir daha bu eve ayak basmak ona kısmet olmasın.)

might

possibility

1

olasılık


- She might get a scholarship this year.
  (Bu sene burs alabilir.)

- Might he come tomorrow?
  (Yarın gelebilir mi?) 

indirect speech for may

2

dolaylı anlatımda may yerine


- He said ”You may borrow my pen.”
  ("Kalemimi ödünç alabilirsin." dedi.)

- He said I might borrow his pen.
  (Kalemini ödünç alabileceğimi söyledi.)

 

Modal verbs are used to express an opinion or attitude about a possible fact or to control a possible action. All modal expressions are about the speaker’s or writer’s own view and they reflect their ideas.

Look at the sentences below to indentify the difference between modal verbs and verbs. 

- He is the new student in the classroom. (I know this and I am not expressing any opinions about it. It is a fact.)
- That boy must be the new student. He sits by himself and doesn't talk to anybody.
(I am expressing my opinion about the new student in the classroom and I explain the situation with the evidence I have.) 

- Mary always goes running at the weekends. (This is a fact and I don't express my attitude or opinion about it.)
- Mary should go running. She has put on weight recently. (I am expressing my opinion about Mary and her weight.)

 

- My brother can swim. (That is the fact. Nothing subjective.)
- Your brother can go if he finished his homework. (This a kind of permission or controlling an action.)

 

Most modal words can be divided into two types of meaning;

1- The speaker or writer decides how certain something is by prediction. The meaning is about the degrees of certainty, possibility, likelihood and doubt.

- They can't be home now. The lights are off and noone answers the phone. 
- That must be Jane.(The speaker hears the doorbell and predicts who it is.)

A: Are you going to Dave's party?
B: Well, I may go. But I haven’t decided yet.

 

2- The speaker or writer wants to control or ‘direct’ the action. They give and refuse permission. They talk about obligation and necessity. They talk about how they would like the world to be:

- You can stay at home if you feel tired. (Mum is talking to her child and gives permission to stay at home)
- He should try harder to find a job. 
- I needn't study for the test. I already know all subjects. 
- We mustn't waste our time playing PC games all day long. 

The table below shows all modals in Engish laguage with definition of use and examples;

 

► CAN

Use Examples
ability to do sth. in the present  can speak French fluently.
permission to do sth. in the present   Can I use your pen?
request Can you pass me the salt, please?
offer can give you a ride to the school.
suggestion Can we have dinner outside?
possibility She can come anytime.

► COULD

Use Examples
ability to do sth. in the past  could ride when I was five.
permission to do sth. in the past   could stay home at night back then.
polite question  Could I have your name, please?
polite request  Could you please open the window?
polite offer  could give you my coat if you are cold.
polite suggestion  Could we have a picnic at the weekend?
possibility  It could get very hot in İstanbul in summer.

► MAY

Use Examples
possibility Our teacher may be ill today.
permission to do sth. in the present  May I go out for a second?
polite suggestion May I tell you something?

► MIGHT

Use Examples
possibility (less possible than may)  The postman might come today.
hesitant offer Might I help you?

► MUST

Use Examples
force, necessity You must see a doctor. You look really bad.
possibility The light is on. They must be at home.
advice, recommendation   We must visit Thailand one day. It is a beautiful country. 

► MUST NOT / MAY NOT

Use Examples
prohibition (must is stronger) You mustn't speak during the exam.
You may not smoke in here.

► NEEDN'T

Use Examples
sth. is not necessary  needn't buy a new skirt. I have almost 20 of them. 

► OUGHT TO

Ought to is very similar to should but it sounds less subjective. 

Use Examples
advice You ought to sleep early if you have an exam tomorrow.
obligation We ougth to tidy up before we leave the classroom.

► SHALL

"Shall" is used instead of "will" in the 1st person singular and plural. 

Use Examples
suggestion   Shall we go and see a movie tonight? 

► SHOULD

Use Examples
advice You should wear your scarf. It is snowing outside. 
obligation   You should keep silent in a library. 

► WILL

Use Examples
wish, request, demand, order   Will you please bring my book tomorrow?
prediction, assumption I think John will be fired after this meeting. 
promise will always love you.
spontaneous decision - What would you like to eat, sir?
- Well, I will have a slice of pizza. 
habits He talks too much. He will talk for hours nonstop.   

► WOULD

Use Examples
wish, request (more polite than will)    Would you listen to me carefully, please?
habits in the past He would always say nice words to me back then. 

Reklam