Bundan önceki derslerimizde, modal'ların bir kısmı anlatıldı. Bu derste ise İngilizce'deki tüm modal'lar birlikte ele alınacaktır.
Modal, “Kiplik” demektir. Modal'lar yardımcı fiil sisteminden yararlanan ancak farklı fonksiyona sahip kalıplardır.
Examples;
- I don't walk. (Yürümem.)
- I can walk. (Yürüyebilirim.)
Yardımcı fiiller, anlamlarını yükleme katmazlar. Ama Modal'lar anlamlarını yükleme katarlar.
Modal'ların aşağıda açıklamalı olarak verilmiştir.
► Can: ...e bilmek: güç, yetenek
- I can walk 20 miles. (Yirmi kilometre yürüyebilirim)
► May:. ..ebilmek: olası, tahmin
- He may come tonight. (O bu gece gelebilir.)
► Be able to: ..e bilmek: Can' e eşittir.
- I am able to jump 30 cm. (30 cm zıplayabilirim.)
► Must: ...meli, ...malı: (Must'ta zorunluluk söyleyen kişiyle ilgilidir. Dışarıdan herhangi bir baskı yoktur.)
- I must sleep early. (Erken yatmalıyım.) (Bu örnekte kişi erken yatması gerektiğini düşünmektedir ve kendi kararıdır.)
► Have to: zorunda olmak. Bu modal'daki zorunluluk dışardan bir gücün etkisiyle oluşur. Herhangi bir kural, kanun veya dış etken nedeniyle birşey yapmak zorunda olduğumuzda bu modal'ı kullanırız.
- I have to wear uniform at school. (Okulda üniforma giymek zorundayım) (Okulun kuralı)
► Should: gerekir. Her ikisi de “tavsiye öneri” anlamında kullanılır. "Ought to" ile arasında çok az bir nüans farkı vardır, aynı anlamda kullanılabilirler.
- You should see a doctor. (Bir doktora gitmelisin) (Gitmeni tavsiye ediyorum.)
► Ought to: gerekir.
- You ought to see a doctor. (Bir doktora gitmelisin.) (Yukarıdaki örnekle arasında fark yoktur.)
Modal' ların Kullanımı
1.) Modal' lar çekimsizdir. Yani şahıslara göre değişmezler.
2.) Modal'lar daima V1, yani fiillerin birinci hali ile kullanılırlar.
3.) İki model kesinlikle yan yana kullanılmaz.
Examples;
- They can finish the game on time. (Onlar oyunu zamanında tamamlayabilirler.) (Güç, yetenek)
- He may go abroad next year. (O önümüzdeki yıl yurt dışına gidebilir.) (Tahmin)
- I may go. (Gidebilirim) (tahmin) I may not go. (Gitmeyebilirim) (tahmin)
- I can go. (Gidebilirim) (güç, yetenek) I can not go. (Gidemem) (güç, yetenek)
- We are able to produce more goods. (Daha fazla mal üretebiliriz.) (Güç, yetenek)
- You must wait for us untill 5 o'clock. (5'e kadar bizi beklemelisin.) (Zorunluluk söyleyenden)
- You have to brush your teeth three times a day. (Günde üç defa dişlerini fırçalamalısın.) (Zorunluluk dışardan)
- You should do your homework. (Ödevini yapmalısın.) (Nasihat var.)
MODALS TABLO
would |
Polite request |
1 |
rica |
- Would you mind closing the door? - Would you please be quite? - I would like a cup of coffee |
Unreal present |
2 |
Gerçeğe aykırı geniş zaman |
|
|
Past custom |
3 |
Geçmişte alışkanlık |
|
|
Refusal |
4 |
reddetme |
|
|
In indirect speech for will |
5 |
Dolaylı anlatımda will yerine |
- He said he would go. (Gideceğini söyledi.) |
|
should |
Obligation |
1 |
zorunluluk |
- You shold clean your teeth every day. |
Logical conclusion |
2 |
Mantıksal sonuç |
|
|
Putotive use |
3 |
Yapısal kullanım |
- I am sorry that this should have happened. - He suggested that we should go. |
|
In reported speech for shall |
4 |
Kimi durumlarda dolaylı anlatımlarda shall yerine |
- He asked if he should open the door. |
|
In conditional clauses |
5 |
Koşul cümlecikleri |
|
|
Ought to |
Obligation |
1 |
Zorunluluk |
- Ought we to go now? - Oughtn't she to work harder? |
Expectation |
2 |
Mantıksal sonuç |
- I have lived in Ankara for ten years; I ought to know it. (On yıl Ankara'da yaşadım. Bilmeliyim.) |
|
must |
Necessity imposed by the speaker |
1 |
Konuşmacıdan gelen zorunluluk |
|
Self-compulsion with ‘I' and ‘we' |
2 |
‘I' ve ‘we' ile görev duygusu |
- I must keep my room cleaner. |
|
Logical conclusion |
3 |
Gözleme dayalı tahmin |
- There must be some mistake. (Bir yanlışlık olmalı.) |
|
Must not |
prohobition |
|
Yasak |
- You mustn't park your car here; this is a no –parking area. (Buraya parketmemelisin. Buraya park etmek yasak.) |
Used to |
Past custom |
|
Geçmişte alışkanlık |
- Did she usen to live here? - No,she didn't use to live here. |
Have to |
Necessity |
|
Zorunluluk |
|
Have got to |
Necessity |
|
Zorunluluk |
|
Had beter |
Desirability |
|
Tavsiye |
- You'd better no be late. (Geç kalmasan iyi olur.) |
Had rather
Would rather |
Preference |
|
Tercih |
- Had you rather live here? |
Wiil |
future |
1 |
gelecek zaman |
|
willingness |
2 |
isteklilik |
|
|
intention |
3 |
niyet |
|
|
refusal |
4 |
reddetme |
|
|
predictability, logical necessity |
5 |
beklenti,mantıksal sonuç |
- Oil will float on water. - That will be the milkman. - Truth will out. - Boys will be boys. |
|
Characteristic habit |
6 |
alışkanlık |
- He'll always talk for hours if you give him the chance. (Ona fırsat verirsen saatlerce konuşur.) |
|
disposition |
7 |
durum |
- This watch won't work. |
|
insistence |
8 |
ısrar |
|
|
promise |
9 |
Söz verme |
|
|
order |
10 |
emir |
- All staff will leave the building at once. - Will you sit down! |
|
offer |
11 |
ikram |
- Who will have some coffee? |
|
request |
12 |
rica |
- Will you please pass the salt? |
|
Shall |
Future with “I” and “me” |
1 |
gelecek zaman |
|
willingness |
2 |
isteklilik |
|
|
insistence |
3 |
ısrar |
|
|
intention |
4 |
niyet |
|
|
suggestion |
5 |
teklif |
|
|
an offer to help |
6 |
yardım önerisi |
|
|
Legal and quesilegal text |
7 |
kanun metinleri |
|
|
religious texts |
8 |
dinsel metinler |
|
|
Can |
present ability |
1 |
yetenek,yapabilme |
- Our team can easily beat yours. |
have the chance to |
2 |
bir işi yapmaya fırsatı olma |
|
|
be allowed to |
3 |
Bir işi yapmaya izinli olma |
|
|
ask for permission |
4 |
izin isteme |
- Can I go out, mum? |
|
possibility |
5 |
olasılık |
|
|
know how to |
6 |
bir şey yapmayı bilmek |
|
|
suggestion |
7 |
öneri |
|
|
theoretical possibility |
8 |
kuramsal olasılık |
|
|
Could |
past ability |
1 |
geçmişte yetenek |
|
possibility |
2 |
olasılık |
- It could rain tomorrow. |
|
polite request ask for permission |
3 |
rica,izin istenmesi |
- Could you help me? - Could I smoke here? |
|
unreal |
4 |
gerçeğe aykırı geniş zaman |
|
|
in indirect speech for can |
5 |
dolaylı anlatımda can yerine |
- She said she could use that. |
|
May |
factual possibility |
1 |
olasılık |
-Where is Jack? (Jack nerede?) -He may be at home. (Evde olabilir.) |
future |
2 |
gelecek zaman |
|
|
asking for and granting permission |
3 |
izin isteme ve verme |
-Yes, you may. (Evet, alabilirsin.) |
|
benediction and malediction |
4 |
dualar,beddualar |
- May he never set foot in this house again! |
|
might |
possibility |
1 |
olasılık |
- Might he come tomorrow? |
indirect speech for may |
2 |
dolaylı anlatımda may yerine |
- He said I might borrow his pen. |