Exceedingly
İngilizce Anlamı: To a very great degree; extremely
Türkçe Anlamı: Fazlasıyla, son derece
Örnek
Cümle
She was clever, beautiful and exceedingly rich.
Zeki, güzel ve son derece zengin idi.
Notably
İngilizce Anlamı: Especially or most importantly
Türkçe Anlamı: Açıkça, bilhassa
Örnek
Cümle
Some important doctors, notably Hippocrates, thought that diet was important.
Bazı önemli doktorlar, bilhassa Hipokrat, perhizin önemli olduğunu düşünüyordu.
Appropriately
İngilizce Anlamı: Correctly or suitably for a particular time, situation, or purpose
Türkçe Anlamı: Uygun şekilde, gereğine uygun
Örnek
Cümle
She didnt think we were appropriately dressed for a ceremony.
Tören için uygun şekilde giyindiğimizi düşünmüyordu.
Vehemently
İngilizce Anlamı: In a strong and emotional way
Türkçe Anlamı: Coşkulu ve güçlü şekilde
Örnek
Cümle
The man vehemently denies the charges.
Adam suçlamaları coşkulu bir şekilde reddediyor.
Adequately
İngilizce Anlamı: Enough in quantity or of a good enough quality for a particular purpose
Türkçe Anlamı: Layıkıyla, yeterli olarak
Örnek
Cümle
He wasnt adequately insured.
Yeterince garanti altına alınmamıştı.
Redundancy
İngilizce Anlamı: When something is unnecessary because it is more than is needed
Türkçe Anlamı: Bolluk, işsizlik
Örnek
Cümle
The economic downturn has meant lots of redundancies in the Middle-East.
Ekonomik gerileme Orta Doğuda birçok kişinin işsiz kalmasına sebep oldu.
Efficiency
İngilizce Anlamı: The quality of doing something well and effectively, without wasting time, money, or energy
Türkçe Anlamı: Etkililik, verimlilik
Örnek
Cümle
Efficiency of public services is very impressive in this city.
Bu şehirdeki kamu hizmetlerinin verimliliği çok etkileyici.
Consumption
İngilizce Anlamı: The amount of energy, oil, electricity etc that is used
Türkçe Anlamı: Tüketim, sarf
Örnek
Cümle
Doing exercise increases oxygen consumption.
Egzersiz yapmak oksijen tüketimini artırır.
Suitability
İngilizce Anlamı: The degree to which something or someone has the right qualities for a particular purpose
Türkçe Anlamı: Uygunluk
Örnek
Cümle
I am sure that Christines suitability for the job.
Christinein bu iş uygun olduğuna eminim.
Conformity
İngilizce Anlamı: Behaviour that follows the usual standards which are expected by a group or society
Türkçe Anlamı: Gelenek ve kurallara uygun davranış
Örnek
Cümle
The speech was about conformity and control.
Konuşma, uygunluk ve kontrol hakkında idi.
Depressing
İngilizce Anlamı: Making you feel unhappy and without hope for the future
Türkçe Anlamı: İç karartıcı, üzücü
Örnek
Cümle
Its a depressing idea.
Bu, içi karartıcı bir fikir.
Intimidating
İngilizce Anlamı: Making you feel frightened or nervous
Türkçe Anlamı: Caydırıcı, göz korkutucu
Örnek
Cümle
Some job interviews may be intimidating.
Bazı iş mülakatları caydırıcı olabiliyor.
Restricting
İngilizce Anlamı: Something or someone that limits the movements or action of someone or something.
Türkçe Anlamı: Kısıtlayıcı
Örnek
Cümle
Having small children is restricting for a social life.
Küçük çocuk sahibi olmak sosyal hayat için sınırlayıcı bir şey.
Complementing
İngilizce Anlamı: Something that makes something else seem better or more attractive when combining with it
Türkçe Anlamı: Tamamlayıcı
Örnek
Cümle
Drinks were very nice complementing elements of the dinner.
İçecekler akşam yemeğinin güzel bir tamamlayıcısı idiler.
Embitter
İngilizce Anlamı: Angry, sad, or full of hate because of bad or unfair things that have happened to you
Türkçe Anlamı: Acılaştırma, hayata küstürme
Örnek
Cümle
Failing in exams may embitter sometimes.
Sınavdan kalmak bazen hayata küstürebiliyor.
Assert
İngilizce Anlamı: To state firmly that something is true
Türkçe Anlamı: İddia etmek, savunmak
Örnek
Cümle
Chinese cooking, she asserted, is the best in the world.
Çin mutfağının dünyanın en iyisi olduğunu savundu.
Entice
İngilizce Anlamı: To persuade someone to do something by offering them something pleasant
Türkçe Anlamı: Ayartmak, kandırmak
Örnek
Cümle
The adverts entice the people into buying things.
Reklamlar, insanları birşeyler satın almaları için kandırıyor.
Embark
İngilizce Anlamı: To go onto a ship or plane
Türkçe Anlamı: Gemiye/uçağa binmek
Örnek
Cümle
We embarked at Samsun for Çanakkale.
Çanakkaleye gitmek için Samsunda gemiye bindik.
Reproach
İngilizce Anlamı: To criticize someone, especially for not being successful or not doing what is expected
Türkçe Anlamı: Kınamak, ayıplamak
Örnek
Cümle
He publicly reproached his daughter for his behavior.
Kızını davranışları yüzünden herkesin önünde ayıpladı.
Reduce
İngilizce Anlamı: To make something smaller in size, amount, degree, importance, etc
Türkçe Anlamı: Azaltmak, küçültmek
Örnek
Cümle
My weight reduces when I stop eating bread.
Ekmek yemeyi bıraktığımda kilom düşüyor.
Recurrent
İngilizce Anlamı: Happening many times, or happening again
Türkçe Anlamı: Yenilenen, nükseden
Örnek
Cümle
Love is a recurrent theme in her novels.
Aşk, romanlarında sürekli yinelenen bir tema.
Repressive
İngilizce Anlamı: Controlling what people do, especially by using force
Türkçe Anlamı: Baskıcı, sert
Örnek
Cümle
This country was governed by a repressive military regime.
Bu ülke baskıcı bir askeri rejim tarafından yönetildi.
Coherent
İngilizce Anlamı: If a piece of writing, set of ideas etc is coherent, it is easy to understand because it is clear and reasonable
Türkçe Anlamı: Ahenkli, tutarlı
Örnek
Cümle
His speech seems to be coherent.
Konuşması tutarlı gibi gözüküyor.
Exclusive
İngilizce Anlamı: Limited to only one person or group of people
Türkçe Anlamı: Özel, kişiye ait
Örnek
Cümle
This place is for the exclusive use of guests.
Bu alan misafirlerin özel kullanımı içindir.
Deceptive
İngilizce Anlamı: Making you believe something that is not true
Türkçe Anlamı: Aldatıcı, yanıltıcı
Örnek
Cümle
Some ants move with deceptive speed.
Bazı karıncalar yanıltıcı bir hızla hareket ediyorlar.