Rdiculous
İngilizce Anlamı: Very silly or unreasonable:
Türkçe Anlamı: Gülünç, komik
Örnek
Cümle
Dont be silly!
Komik olma!
Considerate
İngilizce Anlamı: Always thinking of what other people need or want and being careful not to upset them
Türkçe Anlamı: Düşünceli, anlayışlı
Örnek
Cümle
John was always kind and considerate.
John her zaman nazik ve düşünceliydi.
Restricted
İngilizce Anlamı: Small or limited in size, area, or amount
Türkçe Anlamı: Kısıtlı, sınırlı
Örnek
Cümle
It's difficult trying to work in such a restricted space.
Böyle sınırlı bir alanda çalışmak çok zor.
Fragile
İngilizce Anlamı: Easily broken or damaged
Türkçe Anlamı: Hassas, kırılgan
Örnek
Cümle
Be careful with that vase - it's very fragile.
Vazoya dikkat et, çok hassastır.
Progressive
İngilizce Anlamı: Supporting new or modern ideas and methods, especially in politics and education.
Türkçe Anlamı: İlerici, gelişmiş
Örnek
Cümle
What we need is progressive and forward-looking policies
İhtiyacımız olan şey ilerici ve geleceğe yönelik politikalardır.
Adverse
İngilizce Anlamı: Not good or favourable:
Türkçe Anlamı: Olumsuz, ters
Örnek
Cümle
I fear that the new law could have an adverse effect on global financial markets.
Yeni yasanın global finans piyasasında olumsuz bir etkisi olacağından korkuyorum.
Reluctant
İngilizce Anlamı: Slow and unwilling
Türkçe Anlamı: İsteksiz
Örnek
Cümle
My sister gave a reluctant smile.
Kız kardeşim isteksiz bir şekilde gülümsedi.
Appropriate
İngilizce Anlamı: Correct or suitable for a particular time, situation, or purpose
Türkçe Anlamı: Münasip, uygun
Örnek
Cümle
These clothes are not appropriate for a job interview
Bu kıyafetler iş görüşmesi için uygun değil.
Erroneous
İngilizce Anlamı: Erroneous ideas or information are wrong and based on facts that are not correct.
Türkçe Anlamı: Hatalı, yanlış
Örnek
Cümle
Erreneous ideas made us fail in this project.
Hatalı fikirler bu projede başarısız olmamıza neden oldu.
Partial
İngilizce Anlamı: Not complete
Türkçe Anlamı: Kısmi, taraflı
Örnek
Cümle
The exhibition was only a partial success.
Sergi kısmen başarılı oldu.
Plainly
İngilizce Anlamı: In a way that is easy to understand or recognize:
Türkçe Anlamı: Açıkça
Örnek
Cümle
We could hear the singer's voice plainly over the noise of the crowd.
Kalabalığın arasından şarkıcının sesini açıkça duyabiliyorduk.
Supremely
İngilizce Anlamı: Extremely or to the greatest possible degree:
Türkçe Anlamı: Fevkelade
Örnek
Cümle
Arda is a supremely talented player
Arda fevkalade yetenekli bir oyuncudur.
Emphatically
İngilizce Anlamı: Standing out in a striking and clearly defined way.
Türkçe Anlamı: Kesinlikle, vurgulayarak
Örnek
Cümle
He explained the problem really emphatically.
Problemi gerçekten vurgulayarak açıkladı.
Intensely
İngilizce Anlamı: Very great in degree, very strong
Türkçe Anlamı: Aşırı derecede, son derece
Örnek
Cümle
She resisted to stay at home intensely.
Evde kalmak için aşırı derecede direndi.
Indefinitely
İngilizce Anlamı: For a period of time for which no definite end has been arranged.
Türkçe Anlamı: Belirsiz olarak, süresiz olarak
Örnek
Cümle
The project has been postponed indefinitely.
Proje süresiz olarak ertelendi.
Conversion
İngilizce Anlamı: When you change something from one form, purpose, or system to a different one
Türkçe Anlamı: Dönüştürme, dönüşüm
Örnek
Cümle
The British conversion to the metric system took place in the 1970s.
İngilizlerin metre sistemine geçmesi 1970'li yıllarda gerçekleşti.
Concentration
İngilizce Anlamı: The ability to think about something carefully or for a long time
Türkçe Anlamı: Konstantrasyon
Örnek
Cümle
Lack of concentration is a big problem for my son.
Konsantrasyon eksikliği çocuğumun en büyük problemidir.
Competition
İngilizce Anlamı: A situation in which people or organizations try to be more successful than other people or organizations
Türkçe Anlamı: Rekabet
Örnek
Cümle
Sometimes there's a lot of competition between children for their mother's attention.
Bazen çocukların arasında, annelerinin dikkatini çekebilmek için büyük rekabet yaşanır.
Departure
İngilizce Anlamı: An act of leaving a place, especially at the start of a journey
Türkçe Anlamı: Ayrılış, ayrılma
Örnek
Cümle
I saw Janet shortly before his departure for Russia.
Rusya
Departure
İngilizce Anlamı: An act of leaving a place, especially at the start of a journey
Türkçe Anlamı: Ayrılış, ayrılma
Örnek
Cümle
I saw Janet shortly before his departure for Russia.
Rusya'ya gitmek için ayrılmadan kısa süre önce Janet'i gördüm.
Pretension
İngilizce Anlamı: An attempt to seem more important, more intelligent, or of a higher class than you really are
Türkçe Anlamı: Gösteriş, yüksekten atma
Örnek
Cümle
Pretension is a sign of weakness fur humans.
Gösteriş, insanlar için bir zayıflık göstregesidir.
Opposite
İngilizce Anlamı: As different as possible from something else.
Türkçe Anlamı: Zıt, ters
Örnek
Cümle
I thought the medicine would make me sleep, but it had the opposite effect.
İlacın beni uyutacağını düşünmüştüm ama tam tersi bir etki yaptı.
Growth
İngilizce Anlamı: An increase in amount, number, or size
Türkçe Anlamı: Büyüme, gelişme
Örnek
Cümle
The recent growth of interest in African music makes me feel surprised.
Afrika müziğine olan büyüyen ilgi beni şaşırtıyor.
Proportion
İngilizce Anlamı: A part of a number or amount, considered in relation to the whole
Türkçe Anlamı: Oran, orantı
Örnek
Cümle
The proportion of women graduates has increased in recent years.
Bayan mezunların oranı geçen yıllarda artış gösterdi.
Rate
İngilizce Anlamı: The number of times something happens, or the number of examples of something within a certain period
Türkçe Anlamı: Oran, kur
Örnek
Cümle
There is a rapid increase in the divorce rate in all the world.
Tüm dünyada boşanma oranlarında hızlı bir artış var.
Decrease
İngilizce Anlamı: To become less or go down to a lower level, or to make something do this
Türkçe Anlamı: Azalmak
Örnek
Cümle
Average house prices decreased by 18% last year.
Ortalama ev fiyatları geçen sene % 18 düştü.