Anadilin Kıskançlığı

Salih Uyan
Anadilin Kıskançlığı
  • 13 Ağustos 2016
  • Salih Uyan

Anadilin Kıskançlığı

Bir yabancı dil öğrenmeye çalışan herkes mutlaka anadildeki durumunu ve alışkanlıklarını gözden geçirmek zorundadır. Eğer kendini anadilinde çok yetkin hissediyorsan, emin ol yabancı dilde de başarılı olabilirsin.

Türkçesi zayıf olan birisi İngilizce öğrenemez mi peki? Öğrenebilir elbette. Ama öğrendiğin dilin asla anadilin kadar iyi olamayacağından emin ol. Çünkü yabancı dil, anadilinin gerisinde kalmaya mahkûmdur. Ve anadilindeki alışkanlıkların ve becerilerin, hedef dildekilerden bağımsız değildir.

Hızlı koşamıyorsan futbol, basketbol farketmez!

Çocukluğundan beri futbol oynayan bir kişi düşün. Bu kişinin futbol oyununu iyi oynamasına rağmen kondisyon eksikliği sebebiyle hızlı koşamadığını farz edelim. Bu kişi basketbol oynamaya karar verse sence hızlı koşmaya başlayabilir mi? Koşamaz. Çünkü hızlı koşma kabiliyeti oynadığı oyunla ilgili değil, kendisiyle ilgilidir.

Öyleyse eğer sen Türkçe kitap okumuyor, bir şiir okurken zevk almıyorsan, İngilizce kitap okurken zorlanacak, yabancı dil öğrenmenin en güzel yanlarından zevk alamayacaksın demektir. Özet olarak yabancı dildeki zayıflıklarını teşhis edip tedaviye başlamadan önce, aynı zayıflıkları anadilinde de yaşayıp yaşamadığına bakman gerekir.

Konuşabilmek sosyal bir meseledir

Mesela İngilizce öğretmeni olarak velilerden en çok duyduğum yakınma çocuklarının İngilizce konuşamamalarıdır. Bir keresinde bir veli gelip şöyle demişti: “Yaz tatilinde Antalya’ya gittik. Çocuğa o kadar söyledim turistlerle konuş diye, ama inanın bir tek kelime bile konuşamadı. Hocam, ne yapacağız bu konuşma problemini?” Ben de veliye, “Peki çocuğunuz herhangi bir Türk’le konuştu mu?” diye sordum.  “Hayır,” dedi.

Çocuğunun turistlerle konuşamamasını sadece İngilizce bilgisine bağlayan bu veli, aslında yaşanan problemin çocuğun sosyal durumuyla da ilgili olduğunu anlayamamıştı. Aynı şekilde çocuğunun İngilizce kitap okumadığından şikâyet eden velilerin büyük kısmı, aslında çocuklarının Türkçe kitap da okumadığını görmezden gelirler. Hâlbuki insanın kendisini en konforlu hissettiği anadilde kitap okumayan bir kişinin, yabancı dilde kitap okumasını beklemek abesle iştigaldir.

Genel kültürün zayıfsa, İngilizcene kilo aldıramazsın

Çok kitap okumayan birisi ne kadar iyi İngilizce biliyorsa bilsin asla bir kitap çevirisi yapamaz. Genel kültürü zayıf olan birisi de tercümanlık yapamaz. Eğer sen ekonomiden hiç anlamıyorsan, bu alandaki Türkçe terimleri de bilmiyorsun demektir. Bu durumda İngilizce bilgin ne kadar iyi olursa olsun bir ekonomi konferansında tercüman olarak görev yapamazsın.

Türkçeyi ortalama 1000 kelimeyle konuşan bir kişi, İngilizce konuşmaya başladığı zaman kullandığı kelime sayısı 500 civarında olacaktır. Ama Türkçeyi çok daha zengin bir kelime dağarcığıyla konuşan kişinin İngilizce konuşurken kullanacağı kelime sayısı buna bağlı olarak artar. Senin bahsettiğin insanlar çok dar bir çerçevede İngilizce konuşurlar. Ama bir Newsweek veya Time dergisini açtıklarında hiçbir şey anlamayacaklarından emin ol.

Dil müthiş bir şeydir. Hangi dil olursa olsun, derinleştikçe daha çok zevk almaya başlarsın. Eğer kendi dilinde bir kitabı okurken zevk alıyorsan, İngilizce öğrenirken de zevk almaya başlarsın.

Anadiline kuma muamelesi yapma

Şunu asla unutma! Anadilin, yeni öğrendiğin dili kıskanır. Kendisinden daha iyi bir durumda olmasına izin vermemek için her türlü önlemi alır. Öyleyse, anadilini ne kadar geliştirirsen, İngilizceyi de o kadar iyi öğreneceksin demektir.

Bu yüzden önce Türkçeyi sevmen ve sahiplenmen gerekir. Birçok insan İngilizce öğrenirken kendi dilini unutuyor ve saygısını yitiriyor. Hâlbuki bizim dilimiz dünya dilleri üzerindeki en güzel ve zengin dillerden bir tanesidir. On birinci yüzyılda yazılmış olan Divan ü Lugati’t-Türk’te yer alan kelimelerin sayısı 8624’tür. Aynı tarihlerde hazırlanmış bir Lâtince-İngilizce sözlükte yer alan kelime sayısı ise 3000’dir. Yani Türkçe kelimelerin sayısı o dönemde İngilizce kelimelerin sayısından tam üç katı fazla. Ama gerekli hassasiyet gösterilmediği için Türkçe bir zamanlar 100 bin kelimelik dev bir dil iken, şimdi 20 binlere kadar düştü.

Mesela “neden” kelimesini ele alalım. Önceden sebebiyle, dolayısıyla, münasebetiyle, yüzünden gibi birçok kelime kullanılırken şimdi nedeniyle kelimesi geldi ve hepsini çöpe attık. Hâlbuki eskiden “Köprünün yıkılması dolayısıyla,” derdik ama “Köprünün yıkılması münasebetiyle” demezdik. Aynı şekilde “Bayram yüzünden köprüler bedava,” değil, “Bayram münasebetiyle köprüler bedava,” derdik. Ama şimdi nedeniyle kelimesi her yere uyuyor ve dilimiz giderek zayıflıyor. Asırlık bir bahçede, yüzlerce çeşit çiçeğe arkalarını dönmüşler, yıllar önce bir köşeye ektikleri yapma çiçekleri suluyor ve büyümesini bekliyorlar. Ama nafile. Bu gayretkeşliği anlamak mümkün değil.

Dil ve düşünce ayrılamaz

Düşünce gücü zayıf olan bir insanın bırakın yabancı dili, herhangi bir şeyi öğrenmesi güçtür. Ama mesele dil olunca konu daha da büyük bir ehemmiyet kazanıyor. Çünkü dil ve düşünce iç içedir. Dil konuşulduğu toplumun ruhunu yansıtır. Kendi ruhunun farkında olmayan bir başkasının ruhunu, düşünüşünü, yaşam biçimini kavraması kolay olabilir mi? 

    Etiketler:
Salih Uyan
Salih Uyan

Anlıyorum Ama Konuşamıyorum, e-Beveyn Olmak, Şimdi Gözlerini Açabilirsin kitaplarının yazarı.